“Bu koşullar altında, dünyada meydana gelen her olay benim için bir olasılık
olduğundan (faydalanılmış, kaybedilmiş, aldırılmamış bir olasılık), ya da,
bizim başımıza gelen her şey bir şans olarak değerlendirilebileceğinden,
yani bize varlığımızda kuşkulu olan bu varlığı gerçekleştirmenin sadece bir
vasıtası olarak göründüğünden ve aşkınlıklar-aşkınlar olarak başkaları da
yalnızca birer olasılık ve şans olduğundan, pour-soi’nın sorumluluğu tüm
dünyaya bir insan-diüyası olarak yayılır. Tam da bu nedenle, pour-soi
dehşete kapılır; yani, kendi varlığının ya da ötekinin ve dünyayı şekillendiren
en-sûi’nın varlığının yaratıcısı olmayan bir varlık olarak, fakat kendi
içinde ve kendi dışındaki her yerde varlığın anlamını belirlemeye zorlanır.
Kendini dünyada bulduğu andan itibaren başlayan bir sorumluluğa firlanlmış
varlık koşulunun dehşetle farkına varan kişinin artık vicdan azabı ya da
pişmanlığı ya da özrü yoktur; o, mükemmel bir şekilde açığa çıkmış ve varlığı
bu açığa çıkışın içinde yatan bir özgürlüktür yalnızca. Ama (...) çoğu zaman
kendimizi kandırma yoluyla bu dehşetten kaçarız.”