Zor bir kitaptı! Kabul edelim.
Ben 1 aya yaydım okumak için çünkü belli bir noktaya kadar kitabı anlamak için didindim durdum. Ah, koyacak başka isim mi kalmadı! Niye hep aynı isimler diye diye kendimi yedim durdum.
Soy ağacına hiç dönüp bakmadım, sanırım kitabı anlamak için biraz hırs yaptım. :) Evet bazı sayfaları hızlı hızlı çevirdim sürükledi beni. Misal Ursula'nın evi adam ettiği o sahneler içime bir ferahlık geliyordu. Evin temizlendiği sahneler yahut kişilerin temizlendiği sahnelerde rahatlıyordum. Ama bazı sahneler de vardı ki - özellikle Liberaller ve Muhafazakarların savaşları- aşırı sıkıldım.
Nobel almış bir kitap diye sonuna kadar direndim ve kitapta mide bulandırıcı bir sürü sevişme sahnesine katlandım.
Evet her romana biraz serpilir. Ama bu kadar açık seçik okuduğum ilk kitap olduğu için off bıraksam mı herkes aynı hatayı yapıp duruyor işte dedim...
Petra Cotes ve Fernanda ilişkisi üzerine çok düşündüm.
Iki kadın bir adam...
Evet kitapta beni en çok düşündüren ilişkilerden biri buydu.
En üzüldüğüm ise Meme oldu.
Evet kısa bir bölüm anlatıldı ama yine de sevgilisinin hırsız damgası yemesi ve ayrı ayrı ölmeleri üzücüydü.
Rebeca içinde hep, "ettiğini buldu" işte dedim ve içim, hazin sonuna hiç mi hiç üzülmedi.
Ursula için özellikle son dönemlerinde büyük bir sevgi topuna dönüştü kalbim.
Ah dedim zavallıcık! Ne çok adam etmeye uğraştın evi, aileyi...
Sözün özü zor ama özel bir kitaptı.
Son olarak...
Elveda Macondo...
Seni ve acayip olaylarını özleyeceğim.
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036,3bin okunma
Savaş mı oluyormuş, kötü haberler mi geliyormuş hiç ilgilenmeden biri şiiri okuyarak, öteki dantelli kol ağızları dikerek, sivrisinekeler terası oturmaz hale getirip onları içeri kaçırana dek oyalanıyorlardı