Hiç tahmin edemediğim şekilde çarpıcı bir giriş yapıyor kitap. İnsanlık tarihine hem bilimsel hem samimi hem de eleştirel bir perspektiften bakıyor Harari. Doğru bildiğiniz yanlışları ve belki de yanlış bildiğiniz doğruları dile getiriyor. Bazen de bildiğiniz şeyleri öyle çarpıcı ve enteresan bir yolla sunuyor ki önünüze hayran oluyorsunuz. Elbette her tesbite ve her yoruma katılmak durumunda değilsiniz fakat yazarın ustalığını ve zekasını takdir etmemek düşeceğimiz en büyük yanlışlardan olur.
Her ne kadar son 100 sayfayı bırakmak durumunda olsam da üstüne bir şeyler yazmak istedim. Zira okunmalı. Detay vermediğim için yorumu kısa tutuyorum, büyüsü bozulsun istemem. Lakin Homo Deus şimdiden listeme girmiş bulunmakta. Bazen bir şeyler öğrenmek, bazen karşı çıkmak,bazen düşünmek için okunur kitaplar, bu da öyle. Her şeye katılmayın hatta bazen inadına savaşın ama okuyun.
Bir varlığın kurgusal olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz?
Oldukça basittir aslında; "acı çekiyor mu?" diye sorun yeter.
İnsanlar zeus'un tapınaklarını yaktığında zeus acı çekmez.
Euro değer kaybettiğinde euro kederlenmez. Bankalar battığında banka mağdur olmaz.
Bir devlet savaşta kaybettiğinde devlet ıstırap çekmez, bankalar ve devletler metaforlardan ibarettir.
Fakat savaşta yaralanan bir askerin acısı gerçektir. Yiyecek tek lokması olmayan yoksul bir köylü gerçekten eziyet çeker.
Annesinden ayrılan yeni doğmuş bir buzağı gerçekten ıstırap duyar.
Gerçeklik budur...
Wilhelm von Humbolt, varlığımızın amacını, "olabildiğince çok deneyimin süzülerek bilgeliğe dönüşmesi," olarak açıklar. Ayrıca, "Hayatın zirvesi her şeyin tadına bakmaktır," der. Bu söz hümanizmin ana sloganı bile olabilir, değil mi?
Demokratik seçimler yalnızca dini inanç ya da ulusal efsaneler gibi belli ortaklıkları paylaşan toplumlarda uygulanabilir. Seçimler temelde anlaşan insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir yöntem olarak kullanılabilir.