Artık çocuk olmadığımı biliyordum ama ''yetişkin" de değildim. Çocukluğun neşeli umursamazlığı ve yetişkinliği acısı ile hayal kırıklığı arasında asılı kalmıştım. Eskisi gibi umursamaz ve mutlu olmak istiyordum; ama çocukluğun sona erdiğini biliyordum.
Düşünsene, adamın biri geceler boyu tek başına oturuyor burada. Kitap falan okuyor, düşünüyor, öyle şeyler işte. Bazen aklına bir şey geliyor ama doğru mudur yanlış mıdır soracak kimsesi yok. Ya da bir şey gördüğünü sandı diyelim, sahiden var mı o şey yoksa ona mı öyle geldi bilemiyor. Yanında biri olsa sorarsın, 'Sen de gördün mü?' diye. Tek başına nereddn bileceksin. Danışacak kimse yok. Burada bazı şeyler gördüğüm oldu. Sarhoş değildim. Rüya mıydı bilmiyorum. Yanımda biri olsaydı bana rüya gördün derdi, ben de rahat ederdim. Ama bilmiyorum işte.
"Senin için George var. Geri geleceğini biliyorsun. Ya hiç kimsen olmasaydı. Ya zenci olduğun için seni yatakhaneye almasalardı, onlarla kâğıt oynamana izin vermeselerdi. Hoşuna gider miydi? Ya burada oturup kitap okumaktan başka yapacak hiçbir şeyin olmasaydı. Hava kararana kadar at nalı oynayabilirsin tabii, ama hepsi o kadar. Sonra odana tıkıl, oku babam oku. Kitaplar neye yarar ki? İnsana insan gerek, bir can yoldaşı gerek." Sesi ağlamaklı çıkıyordu artık. "İnsan yalnızlıktan kafayı yer. Kim olduğu fark etmez, yeter ki biri olsun." diye haykırdı. "İnsan yalnızlıktan hasta olur be."
Lennie sordu:
"Neden istemiyorlar senin gelmeni?"
"Zenciyim de ondan. Onlar içeride kâğıt oynarken zenciyim diye beni oynatmıyorlar. Dediklerine göre pis kokuyormuşum. Asıl siz kokuyorsunuz, hem de leş gibi."
“Gece yıldızlara bakarsın. Benim ülkem o kadar küçük ki nerede olduğunu göremezsin bakınca. Ama böylesi daha iyi. Yıldızım herhangi bir yıldız olacak senin için. Böylece bütün yıldızları gözlemeyi seveceksin. Hepsi dostun olacak.”