Selam sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil, ruhun Tanrı'ya yakın!
O yalancı istikbale bir perde indir!
Gerçek yarın unutma ki bir gün senindir!
Ey saçları “alagorsan” kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?
Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz,
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dans ederken bizler savaştık .
Ey dudağı kanım
Türk gençliği! Seni çağırıyoruz: Her yıl askerî yürüyüşle oraya git! Mertlik dersi al ve öç duygusu besle.. Her şeyden önce asker olduğunu unutma! Mademki Türksün, askersin! Medenî hayattan bahseden züppelere, barıştan bahseden kansızlara, maziyi inkâr eden namussuzlara inanma! Millet, kan demektir. Damarlarındaki asîl kanda Türklük varsa zaten savaşçılığı duyacak ve isteyeceksin! Çünkü: Savaşı ve barışı veren ne hükümdarlar, ne devlet adamları, ne millet meclisleri, ne muahedeler ve ne de ittifaklardır. Savaşı ve barışı veren, onlardan daha yüksek kuvvetlerdir. Yani: milletlerin olma ve ölmesinin ezelî kanunlarıdır. Bunun için her şeye ve her şeye rağmen milletler savaşa hazırlanıyor. Unutma ki dünyada en iyi müdafaa taarruzdur. Kafi netice taarruzla alınır. Dün ordularına ilk hedef olarak Akdeniz’i gösteren GAZİ elbette pek yakında ikinci hedefi de gösterecektir. İlk hedef Batıda idi. İkinci hedef Doğuda olabilir, Sen bu savaşta kanını akıtmak ve ölmekle mükellefsin. Unutma ki: en büyük kahramanlık göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir... Seni toprağın, seni mazin çağırıyor.
Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harp ederken yedim kurşunu.
Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.
Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.