Again and again, however we know the landscape of love
and the little churchyard there, with its sorrowing names,
and the frighteningly silent abyss into which the others
fall: again and again the two of us walk out together
under the ancient trees, lie down again and again
among the flowers, face to face with the sky.
Her ne kadar tanımışsak da tekrar tekrar aşkın arazisini,
yaslı isimleriyle küçük kilise mezarlığını
ve başkalarının içinde sona erdiği
korkunç biçimde dil ağız vermeyen dağ geçidini,
çıkar dolaşırız yine de tekrar tekrar yaşlı ağaçlar altında ikimiz,
tekrar tekrar yatarız gökyüzüne karşı çiçekler arasında.
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.
Uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
Kaç kez hayretle baktım sana, başlangıcı düne ait bir
pencereden,
öylece durdum ve hayretle baktim. Yeni kent, benim için
yasak kent gibiydi henüz, ve inatçı manzara kararmaktaydı;
sanki ben,
hiç yoktum. En yakınımdaki nesneler bile çabalanıyordu
anlaşılır
Olmak uğruna. Yol, sokak lambasını itip geçiyordu
yabancıydı. Sonra
ötede-bir oda,
Kaderdir bu rüzgârın estirdiği; bırak, gelsin,
gelsin ne varsa tutkulardan ve körü körüne
ne varsa uğruna yanıp tutuştuğumuz-: gelsin.
(Sessiz ol ve kıpırdanma ki, varsın bize.)
Ey kader dediğimiz, bu rüzgårla gelmelisin.
Adı konmamışların ağırlığıyla yalpalayan
bu yeni rüzgår, sürüklemekte bir yerlerden
denizleri aşırtarak, ne ise biz olan.
..O olabilseydik. Varabilirdik toprağımıza
(Cennetlerin gelgitleriyle çalkalanırdık o zaman.
Gel gör ki, bu rüzgârın önünde kader acımadan
ta üzerimizden geçip gitmekte başka diyarlara.
Sessiz rüyalar görmek istiyorum
ve onların zarif parlaklığıyla
odamı kabule süslemek istiyorum
ellerinin ellerim
ve saçlarımın üstünde olan duasını
geceme götürmek istiyorum
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...