Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre

İşte yavrucuğum, babana bunları yapacaklar; bana hiç kin duymuyorlar bu insanlar, ama hepsi de benden şikâyetçiler ve isteseler, beni kurtarabilirler. Beni öldürecekler. Anlıyor musun bunu Marie? Soğukkanlılıkla, törenle, toplumun iyiliği için öldürecekler beni! Ah! Ulu Tanrım!
Reklam
Aldırmadığım ya da acıdığım için vermemiştim redingotumu. Hayır; ama benden daha güçlüydü. Reddetseydim, iri yumruklarıyla dövebilirdi beni. Ah evet, acımıştım! Yüreğim kötü duygularla doluydu. O yaşlı hırsızı, ellerimle boğabilmek isterdim! Onu ayaklarımın altına almak isterdim! Kalbimin öfke ve acıyla dolduğunu duyumsuyorum. Safra kesem patlamış gibi. Ölüm insanı ne kadar da hırçın yapıyor...
“Buyurun bayım. Kızmayın; alın lütfen ve bana kin beslemeyin.” “Korkmayın; kin beslemek için vaktim yok zaten.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Eh söyleyin artık! Ne düşünüyorsunuz öyle?” diye sordu. “Artık, bu gece düşünemeyeceğimi düşünüyorum.”
“Başımı bunca ısrarla isteyen başsavcı mı?” diye sordum. “Bana yazması büyük bir onur. Benim ölmem ona büyük bir mutluluk verecek sanırım, çünkü onun bunca istediği ölümüme karşı ilgisiz kalacağını düşünmek ağır gelirdi bana.”
Reklam
Şimdi rahatladım. Her şey bitti artık, tamamen bitti. Müdürün ziyaretinin yarattığı o korkunç heyecandan sıyrıldım. Ancak şunu söylemeliyim ki umudum vardı hâlâ. Şimdi ise, Tanrı’ya şükür, umudum kalmadı artık.
Tabii delirmezse. Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar.
Ve ben öldükten sonra, oğulsuz, kocasız ve babasız kalacak üç kadın; üç değişik türden yetim, yasaların yarattığı üç dul olacaktı. Evet, kabul ediyorum, bu cezayı hak ettim; ama, ya bu masum insanlar ne yaptı? Ne fark eder ki? Onların onurlarını lekeliyorlar, onları mahvediyorlar. Adalet bu işte!
Gardiyanlar, zindancılar, anahtarcılar, yine de kızmıyorum onlara, sohbet ediyorlar, gülüyorlar ve benim önümde, sanki bir eşyadan söz edermiş gibi, benden konuşuyorlardı.
kasap (cellat), cavlağı çekmek (ölmek), mezbaha (infazın yapıldığı alan). Sanki her biri, birer yengeç, birer örümcekti. Bu dili duymak, insanda, önünde pis ve tozlu bir şey, bir paçavra yığını silkelenmiş duygusu uyanıyordu.
Reklam
Peki, neden olmasın? “İnsanlar,” hangi kitapta okudum bunu bilemiyorum, ama yalnızca iyi şeylerden söz eden bir kitapta, “bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkûmdurlar,” diye bir cümle okumuştum. Peki, o halde, benim için değişen ne vardı ki?
Her zaman mutluydum hayal dünyamda. İstediğimi düşünebiliyordum, özgürdüm.
"Alacaklarını ödemedi mi?" "Ödemediği gibi, beni o meşe ağacına tekrar bağlayarak öyle bir dövdü ki o günden beri hala yaralarım iyileşmedi. Yaralarımı iyileştirmek için hastaneden çıkamadım. Adam beni döverken sizinle alay ediyordu; şövalye gelsin de kurtarsın seni diye. İşte yaptığınız buydu. Belki işimize karışmasaydınız bunlar olmayacaktı. O dayakları hayatım boyunca unutmayacağım heralde."
Hemen işe başlayalım çünkü bilindiği gibi, en büyük tehlike gecikmektir.
Kim mutluluğumu mahvetti? Kibir. Acılarımı çoğaltan nedir? Kıskançlık. Sabrımı tüketen nedir? Yoksulluk. Öyleyse bu derde deva yok, Umudumu yok edecek, Kibir, kıskançlık ve yoksulluk.
1.123 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.