"Bana beni sevdiğini söyledin," dedim.
"Biliyorum." Yüzünün buz kestiğini görebiliyordum.
"O zaman neden beni terk ediyorsun?" diye bağırdım.
"Bilmiyorum. Seni bu şekilde görmeye dayanamıyorum. Bazen tamamen kayıp gidiyorsun. Bu kadar ağlaman doğru değil. Durmadan ağlıyorsun ve ben neden ağladığını bile bilmiyorum. Bana söylemiyorsun... ve benim elimden hiçbir şey gelmiyor."
Giderek daha dibe batıyordum ve bütün yapabildiğim daha fazla ağlamak oldu. Gerçek şu ki, Sky haklıydı. Eğer ona söylemiş olsaydım, benimle kalır mıydı diye düşünmeden edemedim. Ama çok geçti artık, biliyordum. Rutubet içime işliyordu. Neredeyse dolunaya dönmüş ay, bulutların arkasına kaçmıştı. Sky'a baktığımda yüzünü göremedim. Sadece bir gölgeden ibaretti.
İçimde kırık bir şey vardı ve bu onu görmüştü işte. Kimse tamir edemezdi onu artık.
Tipik bir aşk mektubu gibi, hatta biraz eski tarz bir aşk mektubu gibi başlıyordu. Diğer kızlardan ne kadar farklı ve özel biri olduğum filan yazıyordu. Hatta beni ne kadar sevdiğini bile yazmıştı. Dediğine göre, karşı karşıya olduğumuzda bana ne söyleyeceğinden emin olamadığı için bir mektup bırakmayı tercih etmişti. Bütün istediğinin beni tanımak olduğunu ama yılbaşı gecesi ikimizin de buna henüz hazır olmadığını fark ettiğini yazmıştı. Benim kendime dikkat etmem gerekiyordu çünkü o bana dikkat edemeyecekti. Bensiz daha mutlu olacaksın, diye yazmıştı.