İbrahim Halil Gülben

İbrahim Halil Gülben
@ibrhalgul
Benim tüm çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamaktır. İnsanlar hiç bir şeyimi almazlarsa bana çok şey vermiş olurlar ,hiçbir kötülük etmezlerse ,yeterince iyilik yapmış sayılırlar...
Sosyolog
Sosyoloji-Fırat Üniversitesi
132 okur puanı
Ağustos 2017 tarihinde katıldı
Melek Tavus'un diğer meleklerden farkını sorma cesaretini gösteriyorum. Çünkü diyor, hem iyiliği hem kötülüğü barındırır, aynen insan gibi. Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir. Diğer dinlerin tanrıları da öyle değil mi? Hem ödüllendirici, hem cezalandırıcı bir tanrı o da. Büyük dinlerin tanrısı gibi. "Bana inanmayanın boğazından aşağı erimiş kurşun dökerim" diyen bir tanrı, sadece iyi olabilir mi sence evladım? Kullarını en ağır işkencelerle korkutan bir tanrıya iyi diyebilir misin? Bak sana bir kıssa vereyim: Sizin İslam dininizin bir kadın evliyası, bir eline bir kova su, ötekine de bir kova ateş almış, yola çıkmış. Nereye gittiğini soranlara da, bu kovayla cehennem ateşini söndüreceğim, bu ateşle de cenneti tutuşturacağım demiş. Çünkü insanların sadece cennet vaadi ve cehennem korkusu yüzünden riyakârlık yapmasını istemiyormuş. Biz Ezidiler iyiliğin ve kötülüğün ötesinde bir yer olduğuna inanırız. Şeyh bunları söyler söylemez, içine sürüklendiğim mistik ortamda birden Mevlana geldi aklıma, hatırladığım kadarıyla şöyle diyordu: "Bir yer var İyiliğin ve kötülüğün ötesinde Seninle orada buluşacağız"
Reklam
480 syf.
·
Puan vermedi
·
67 günde okudu
Konstantiniyye Oteli
Konstantiniyye OteliZülfü Livaneli
7.5/10 · 18,3bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım. Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yanı. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu'nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Sayfa 46 - Doğan kitapKitabı okuyacak
Memleketimden İnsan Manzaraları
Memleketimden İnsan ManzaralarıNazım Hikmet Ran
8.9/10 · 6,4bin okunma
Reklam
Seksen üç yaşına varmış bu ak sakallı ihtiyar, başındaki beyaz takke gibi, gözlerine giydiği öfkeli bakışlarını da hiç değiştirmeden, bütün dünyayı "ah gâvurlar, ah dinsizler" diye yargılayan bir Müslümanlık abidesi olarak dolaşan, dinin özeti olan "Allah'tan kork!" emrinin canlı bir örneği gibiydi. "Allah'ı
Sayfa 341 - Doğan KitapKitabı okudu
İnsanların neler yapacağı ya da yapmayacağı önceden bilinmez, beklemek gerekir, zamana zaman tanımak gerekir, zaman hükmeder, zaman, kumar masasında karşımızda oturan oyuncudur ve oyunun bütün kartları onun elindedir, bizler ancak hayatımızı verirsek bir şey elde edebiliriz.
Sayfa 322 - Kırmızı kediKitabı okudu
Siz yazarsınız, az önce dediğiniz gibi kelimeleri çok iyi tanımanız gerekir, dolayısıyla sıfatların hiçbir işe yaramadığını bilirsiniz, bir insan bir başka insanı öldürdüğünde, örneğin, bunu olduğu gibi ifade etmeli, zaten eylemin dehşeti, kendi başına, öyle korkunçtur ki böylesine korkunç olduğunu söylemekten bizi kurtarır, Gereğinden fazla kelime kullanıyoruz demek istiyorsunuz yani, Gereği kadar duyguya sahip olmadığımızı söylüyorum, Belki de yeteri kadar duyguya sahibiz ama onları ifade edecek kelimeleri kullanmıyoruz, Sonuçta da duygularımızı yitiriyoruz.
Sayfa 294 - Kırmızı kediKitabı okudu
Her hareketimizden önce bütün sonuçlarını tahmin etmeye çalışsak, bunları ciddi olarak düşünsek, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da hayali sonuçları düşünmeye kalksak, kımıldayamayız bile, tek bir adım atamayız. Sözlerimizin ve hareketlerimizin iyi kötü sonuçları, kuşkusuz, gelecekteki bütün günlerimize, hatta bizim bu sonuçları doğrulamak, kendimizi kutlamak ya da başkalarından özür dilemek için artık bu dünyada bulunmayacağımız sonsuz günler dahil, oldukça düzenli ve dengeli biçimde dağılır...
Sayfa 86 - Kırmızı kediKitabı okudu
Sosyoloji dersleri verdiğimiz odaların duvarlarına, Max Weber'in yarım yüzyılı aşkın süre önce sarf ettiği şu sözleri kazırsak akıllılık etmiş oluruz: "Eğer profesyonel bir düşünürün dolaysız bir yükümlülüğü olacaksa, o da çağa hâkim olan idoller karşısında sakin kalmak ve gerektiğinde akıntıya karşı yüzmektir." Zygmunt Bauman, Açılış Semineri, Leeds Üniversitesi, 1972.
Sayfa 9 - ayrıntı
Reklam
Carl Gustav Jung, insan "sürülerinin" kalabalıklaştıkça akılsızlastığını, hayvan sürülerinin ise tersine, kalabalıklaştıkça akıllandığını söyler. Bunun birçok nedeni olabilir fakat burada dikkat çekeceğim ve birazdan kafamdaki çözümü dayandıracağım yer açısından şu farkı akılda tutmakta fayda var: Hayvan sürüleri, bireysel iradeleri
Sayfa 202 - tutikitapKitabı okuyacak
Sürekli değişen bir organizma (insan), sürekli değişen bir dünyada ve evrende nasıl sabit ve değişmez fikirlere, kesin kanaatlere, mutlak doğrulara sahip olabilir? Bunun doğal bir mekanizması var mı, yoksa sadece insana ait bir “kusur” mu bu?
Sayfa 161 - tutikitapKitabı okuyacak
Bir düşünce deneyi Şimdi, ilk okuyuşta garip gelebilecek bir düşünce deneyi yapalım: Gerçekte mümkün olmamasına rağmen, örneğin görme sinyallerini beyne taşıyan görme sinirlerini, normalde gittikleri yer olan beynin arka lobundan çıkartıp, tat almayla ilgili beyin bölgesine bağladığımızı düşünelim. Bu durumda ne olur? Gözünüzden ışık uyarılarıyla oluşturulan elektriksel sinyaller, tat bölgesine giderek sizde “değişik tat" hisleri uyandıracaktır. Bütün duyular için aynı düşünce deneyini yapabilirsiniz. Yani gerçekte bu deneyi yapmak mümkün olsaydı “sesin rengini”, “ağrının sesini”, “kelimelerin tadını" vs. hissedebilecektik... Duyuları bildiğimiz normal yollar dışında algılayan “sineztezi” sahibi insanlarda olan durum, burada hayal ettiğimiz duruma çok benziyor. Bu insanlar sayıları renk, sesleri koku, notaları tat olarak algılayabiliyorlar. Bugün hâlâ mekanizmasını tam olarak çözemediğimiz bu hadise, beynin algı yapısının ne kadar derin bir potansiyel barındırdığını bize sürekli yeniden hatırlatıyor.
Sayfa 81 - tutikitapKitabı okuyacak
609 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.