Okumadan geçmeyin..
OKUMADAN GEÇMEYİN.. [Saliha Bir Eş İstiyorum] Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti .........derken annem açtı yuva kurma konusunu. Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. .komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu ......duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim
Eylülde gel “ şikayet etme bir hikaye inşa et.” Yusuf Kaplan Sözlerini Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı Alpay'ın seslendirdiği "Eylül'de Gel" şarkısı 1980 lerde çok meşhurdu. Üniversiteye gittigim ilk dönem ders notları açıklanıyor, birden koro halinde bir ses geldi. "Eylülde gel". Anladım ki bu şarkı bütünlemeye
Reklam
Ses tonlarımın manaları! Ruhumun şifrelerini böyle çözüyordu.Mesala aklımda ne vardı?Cümlelerimin değil sesimin içinde o kadar büyük ve kesin manalar buluyordu ki, gözlerimi görmesine ve kaşlarımı çatarsam burnumun üstündeki kıvrımları görmesine lüzum kalmıyordu.Zaten aramızda hep telefon konuşmaları vardı.Konuşmalarımızda genellikle yüz yüze gelme veyahut fiziksel bir karşılaşma olmuyordu.Ve hangi cümlemi hangi ses tonuyla söylediysem taklidimi yaparak, ifadelerimin resmini çizer gibiydi. Öyle hissediyordum.Bu sebeple sesimdeki manayı tarif etmesini maceralı bir süreç gibi hissediyordum. Zira konuşmaya başladığım zaman telefonun öbür ucunda derin bir sessizlik oluyordu. Âdeta bir okyanusa dalmış gibi manayı çözmeye yoğunlaşıyordu. Bu hali bende öyle bir merak uyandırıyordu ki dünyanın en esrarlı şeyinin peşine düşmüş gibi" hangi ses tonuyla konuştum söyle? Ne mana vardı sence?" diye sormak geliyordu içimden.O zaman o bana bunu asıl benim kendisine anlatmam gerektiğini bunun daha hoş bir şey olduğunu ve" lütfen "der gibi bir ifadeyle söyleyeceklerimi merak ederek konuşmamı bekliyordu. Aslında aklımdakileri ve kalbimdekileri zaten bildiğini cümlesine ekleyerek benim söylememi bekliyordu.Hayır! Ben ondan duymalıydım. Çok değişik, güzel bir şey olurdu bu.O da benim düşündüklerimin aynısını kendisi için düşünüyordu. Hayır! Sen söylemelisin, bu çok güzel bir şey olurdu" diyordu bana. Aynı şeyleri hissediyorduk. Fakat ikimizin dileği hiç bir vakit gerçek olmuyordu.Nihayetinde bu mevzu sessizce ve usulca kapanıyordu.
İlk olarak daha lise yıllarında okuduğum bir kitaptı “
Kayıp Gül
Kayıp Gül
”. Çok beğendiğim kitaplar arasında ikinci sırayı vermiştim ona. Kitabı daha sonra okuması için sıra arkadaşıma vermiştim o kitap bana hiç gelmedi 😅. Bir iki gündür bu kitabı arıyordum kitapçılarda tekrar kitaplığımda yer vermek için. Öyle bir kitapçıda buldum ki çok şaşırdım. Kuytu bir köşede streç filmle sarılmış kirli bir şekilde duruyordu. Kitapçıya girdim ve “Bunu almak istiyorum.” dedim. Satan adam “Abi bak ikinci el bir kitap satmadan uyarayım seni bayağıdırda rafta, sonra eski püskü deyip getirme bana almam.” diye sürekli uyardı beni. Her neyse aldım adamdan. Kitabın kapağını silip bir kaç sayfa okuduktan sonra içinden, kağıt havluya yazılmış bir not düştü. Okudum. Özel bir nottu bu. Yazan kime yazmış bilmiyorum ama ince bir ruhu varmış, yazılanın yerinde olmak isterdim. İçimden bir ses “karıştır o sayfaları başka bir şeyler var mı bak!” diyordu. Öyle de yaptım ve her 20-25 sayfa da bir not daha gördüm. Bazı sayfaların da altı çizilmiş ki bundan esinlenerek sevdiceği kimse ona bir şiir bile yazmış. Ama en son notu çok üzüntülüydü. Ya platonik bir aşktı, itiraf etti ve reddedildi (ki ben böyle olmasını umut ediyorum, öyle olmalı ya) ya da terk edildi, bilmiyorum. Bu kitabın benden önceki sahibi bir kız, bu çok belli. Ancak beyler, böyle kızları üzmeyelim ya da dahada mı iyisi kızları üzmeyelim. Çok narinler ve çok sevgi dolular. Neden mi böyle diyorum: Onlar bizim bir sevgimizin dönüşünü en az 10 katıyla yansıtırken.
GEÇTİ ARTIK, GEÇTİ Çocukluğumdan beri dar mekânlardan sıkılır ve bu tür yerlerden feryat edercesine uzaklaşırdım. İleri yaşlarda bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım. Oysa ki o dar mekânlara, şimdi ister istemez girecektim. Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde
savrulma
benden bir öykü... 1- Gece saat 00:37. Yarı uyur yarı uyanık mayışma durumundayken hiçbir şey düşünmemeyi başardığımda, beynimdeki zonklama katsayısından dolayı delirmeye ‘’beş kala, delirmeye
Reklam
Yine Küçüklüğümden bir anımı sadece sizinle paylaşıyorum
Küçüklüğümde evi yıkıyorduk.Ellerim ıslaktı hatta ben evi yıkarken bizimkilerle, komple kendimide yıkamıştım. Teyip vardı o zamanlar eskiydi zaten Teyibimiz teyip dönemi değildi ama teyip kullanıyorduk. Radyo dinlerken bir anda teyip bozuldu,ben de ıslak ellerimle teyibi tamir etmeye çalıştım kimseye sormadan sanki tamirciyimde. Bir de ne bileyim elektriğe ellersem beni elektriğin çarpacağını. Bir baktım ki beni elektrik çarpıyor,öyle bir çarpıyor ki saçlarım elektrikleniyordu,Ellerim yara bere elektrik çarpması titretiyor beni. Yani aklıma da gelmiyordu elimdekini bırakayım tutmaya devam ediyordum elektriği. İçimden bir ses bırak diyordu hatta bırak diye haykırıyordu bana bırakayım diye elimdeki elektriği sonra bıraktım ve o an öğrenmiştim ki ıslak ellerle elektriğe dokunulmayacağını!
Esra Taze
Esra Taze
..Benim Sevmelere Gebe Yıllarımdın Sen... Düşünmediklerimiz, aklımıza gelmedikler ve de tahmin etmediklerimizdir asıl canımızı yakan... O da olduktan sonra, bu da oluyormuş der, geçer gideriz ve onun da değeri bu kadarmış deriz daha sonra... Duvara benziyor bu, O da yıkıldıktan sonra, ah, ah, ben ne yaptım deriz... Ahlarla, vahlarla geçen zaman
83 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.