İkimizde çok fazla "şey"e gereksinim duyuyorduk kimbilir?
Bu, büyük bir yoksulluğun göstergesiydi aslında ve öyle geçiyordu o kitapta...
Sana demedimdi bilmezsin.
Altını kalın çizmiştim oysa, aşağıda ki notla:
Aşkta her ayrılık;
"İçimizdeki sevinci ve ışığı yok etmeye çalışan gizli bir mızraktan başka bir şey değildir."
Hibiskus çiçeklerini,
Takamazsın artık kulak ardına...
Hiç heveslenme!
Lâkin aşķımız toprak oldu ve avuç açmış bir adamın eline benzer, artık!..
Sana da bana da;
Toprak, bomboş bir el gibi çorak, görünmez mi?..
Kötü ruhlara verip kendini; boş yere parala(n)ma!
Içimizdeki, "şey" var ya hani kendi elllerimizle yaptığımız "şeyler.."
Derine kazılmış mezarları bulunan, ölülerin cenaze törenlerinde
Ya da
Ellerimize ateş basıp, benzimiz kül gibi olduğunda ve sırtımız kamburlaştığında,
Buluruz kaybettiklerimizi!...
Onaylarsın sen de;
İçten bir gülüş,
Dostça bir bakıştı sevgimizin merhemi;
Gözlemizdeki parıltıydı...
Kabullenemedik ki!...
"O parıltı henüz konuşamayan çocukların gözlerinde saklı şimdi..."
Kim bilir belki de,
Sen sevinçten veya dertten,
Ben dertten veya sevinçten bağırır dururuz...
Fırrtınalı bir günde, sarp kayaları döven dalgaların çatırtısı gibi...
Toprak toprak üstünde,
Toprak üzerimizde;
Başka türlü düşünür olduk şimdi...
Derin yaralarımızda,
Derin yarıklarımızda;
Gerçek gökyüzü mavisi yok ki!..
Oysa;
Mutluluğun rengini güneş belirlerdi...
İmdi, rengi bronzlara büründü mutluluğun...
İçimizdeki ses;
Keşke birer kuş olup, göğe ve güneşe yükselebilseydik, diyor...
Bak işte;
Sindiğin uzak dağlara yağmurlar yağıyor...
Koyu gri bir renge büründü gökyüzü;
Karardıkça karardı dağlar ...
Ki, yağmurlarıın öncesi;
Güneşindim,
Yağmur sonrasına güneşin!...
Sana değer vereni göremedin, önemsemedin...
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
Dirilişin ne olduğunu tekrar ele alalım. Diriliş, ölümle karşı karşıya geldiği zaman hala var olan şeydir. Diriliş ölüme direnen ve dayanan şeydir. İnsan iyiyle kötüyü bilme ağacının meyvesini yedikten sonra ölüm geldi ve insan öldü.
"RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya
koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın
haydi kalk savaşçı
madem mesafeler girmiş afgan cephemizle aramıza
ve madem ayaklarımıza bağ olmuş
yolumuzu kesmiş rotatifler teleksler
holdingler karteller
çok uluslu ebu cehiller
Öyleyse ey şair sen de davranmalısın!
Şiiri bir mızrak gibi kullanmalısın
Mısralarını şarjör gibi sürmelisin damarlara
Kalbinin titreşimlerini ayarlamalısın...
•
Ahhh! diyorduk
Kanıyordu içimizdeki yara
Bir bıçakla sökülüp alınıyordu sanki yüreğimiz
Bedenimizden
Ahh! diyorduk
Bir başka şey gelmiyordu elimizden.
Ama sen ey şair
Tekrar bir sayfa aralamalısın
Sûre sûre
Ayet ayet
Ferc ferc gelen Fetih'ten!
Ki kulaklarda çınlasın
Yüreklerde tutuşsun
Damarlara yürüsün dalga dalga
Bir çağdan gelir bir çağa gelip..
Sana demedim bilmezsin.
Altını kalın çizmiştim oysa, aşağıda ki notla:
Aşkta her ayrılık;
"İçimizdeki sevinci ve ışığı yok etmeye çalışan gizli bir mızraktan başka bir şey değildir."