İlkokulda ilk kitap okumaya cin Ali ve serisi ile başlamıştık..
Daha sonra Muzaffer İzgü ve Kemalettin Tuğcu'ya geçmiştik.
Ortaokulda ise Türkçe öğretmenimiz bunların artık çocuk kitapları olduğunu ve Ömer Seyfettin ve Orhan Veli Kanık türü yazarlara geçmemizi öğütlemişti.
Lise de ise artık herkes kendi potansiyeline göre daha ileri kitaplar okuyabiliyordu..
Bana göre de sıralamaya göre tam doğru bir yönlendirme idi bunlar...
Üniversitede ise artık kurgusal hikayeleri içeren kitaplar ilgimi çekmeyip, boyutlar arası kitapları okumaya başlamıştım..
Felsefe kitapları da fazla ilgimi çekmiyor du aslında, çünkü herkes kendi potansiyeline göre konuya ilişkin bir kurgu oluşturuyor ve bunun felsefesini içeren bilgiler verirken, aslında yazarın kendi potansiyeline sıkışıp kaldığımı, oralardan çıkmam gerektiğini düşünüyordum..
Bu tıpkı bir kum tanesinin içinde herkesin kendi doğrularını ve felsefesini üretmesi gibi bir şey ve hiçbiri birbirini tutmuyor...
Oysa yeryüzünde o kum tanelerinden 100 milyonlarca var..
En iyisi o kum tanelerinin içinden çıkıp, hakikate bakmak...