Hafızasını kaybetmiş bir millete kim olduğu başkaları tarafından söylenir, bir tarih inşa edilerek nereden geldiği öğretilir ve nihayet nereye doğru gitmesi gerektiği telkin edilir. Hafızasını kaybetmiş milletlerin kimliği, tarihi, iradesi ve gelecek ufku tehdit altındadır. Hatırlamak, bu tehdide direnmenin en geçerli yoludur.
Tarihsel hafızasını kaybetmiş bir şimdi boş, şimdiye dönük bir ilgi ve meraktan mahrum tarihsel idrak kör, gelecek tasavvurundan yoksun bir şimdi ise istikametsizdir.
Reklam
Razı, felsefenin bir dalı olarak ahlakı akıl yerine, ilkeleri itibariyle tembih yoluyla ilahi şeriata da yandırır; tanımları, sınırları ve uygulaması itibariyle ise doğrudan ilahi şeriata dayandırır, nazari aklın işlevini ise genel ilkelerin tikellere uygulanması olarak görür. Bu düşünce, onun hüsün ve kubuh konusundaki tavrı ile oldukça uyumludur. Çünkü Razı, hüsün ve kubuh konusunda temel olarak Eş'ari-Cüveyni çizgisini sürdürür. Eş'ari gelenek Mu'tezile'nin hüsün ve kubuhun aklen bilinirliğe dair teorilerinin temel olarak dini teolojinin gereklerini karşılayamayacağını düşünmüştür. Bu nedenle Eş'ari gelenek daima şeri olanın tanrısal methe ve zemme konu olacağını belirtir. Ancak Mu'tezile'nin eleştirileri karşısında bir tür toplumsal zemin inşası bağlamında Cüveyni'nin çözümleri, Razi tarafından geliştirilmiştir. Dolayısıyla bireysel bazı haller, maslahat ve mefsedet gibi toplumsal gereklerden hareketle ortak bir makuliyet alanı inşasının da imkanları tartışılmıştır.
Sayfa 538 - Ömer Türker
Ebü'l-Muin en-Nesefi (ö. 508/1115)
Matürldiliğin sistematik bir ekol haline gelmesinde, tanınmasında ve devamlılığında tartışmasız en büyük paya sahip olan Nesefi, imam Matüridi'den devr aldığı görevi hakkıyla yerine getirmiş, onun görüşlerine sahip çıkarak onları daha da ileri seviyeye taşımış ve bir anlamda Matürldlliğin gerçek kurucusu haline gelmiştir. Çoğunlukla Hanefi çizgiyi takip eden Maveraünnehir bölgesinde gittikçe artan Eş'ari eğiliminin önüne geçip insanları Matüridiliğin etrafında toplamayı başarmış, Eş'arllik karşısında zayıf kalan Matüridlliğin güçlenmesinde önemli rol oynamıştır. Nesefi'nin bilinen en önemli ese ri Tabsıratü'l-edille imam Matürldl'nin Kitabu't-Tevhid'inin tamamlayıcısı konumundadır.
Sayfa 531 - Ömer Türker
Fahreddin er-Razl'yle birlikte düşünürler, kelam ve felsefenin veya tasavvuf, kelam ve felsefenin meselelerini aynı eserlerde incelemeye başlayınca görüşlerin doğruluk değerini, delillerin gücünü, yöntemin sonuçları garanti edip etmediğini ayrıntılı bir şekilde araştırmaya koyulmuşlar; yaptıkları bu faaliyete ise "bir meseleyi deliliyle ortaya koymak" anlamında tahkik; tahkikte derin leşerek "bir meseleyi araştıranlara gizli kalacak bir derinlikte veya alışılmışın ötesinde ortaya koymak" anlamında tedkik adını vermişlerdir. Bu bakımdan on üçüncü yüzyıl ve sonrasında yazılan kitaplarda karşılaştığımız "ehl-i tahkik" ve "ehl-i tedkik" ifadeleri, önde gelen düşünürlerin metinlerinde görülen güçlü eleştirel düşünceyi ifade eder ve bilhassa ikinci klasik dönemin ve yenileşme çağının kurucu düşünürlerinin yaşadığı dö nemi "muhakkikler dönemi" olarak adlan dırmamızı mümkün kılar.
Sayfa 515 - Ömer Türker
Kelam, tasavvuf ve felsefede Yenilenme Dönemi'nin kurucu klasikleri son yüzyıla kadar etkinliğini sürdürmüş ve klasikler üzerine uzun zaman sürecinde şerh, haşiye ve talikler yazılmıştır. Şerh, haşiye ve taliklerin en önemli özelliği, Yenilenme Dönemi'nin kurucu düşünürlerinin yorumlarının hareket noktası olması ve ilk klasik döne min otoritelerine nispetle daha dakik (sofistike) kabul edilmesidir. Kelam ve felsefe eserleri, genellikle Tfısi, Kutbüddin er-Razi, Katibi, Teftazani, Seyyid Şerif el-Cürcani gibi önde gelen düşünürlerin görüşleri nin Fahreddin er-Razi tarzında bir eleştirel okumayla sorunsallaştırılmasını hedefler. Tasavvuf metinleri, kurucu düşünürler ile ilk şarihlerin görüşlerinin şerhi ve telhisi ile Mevlana'nın Mesnevisine yazılan şerh lerde olduğu gibi tasavvufi üretimin değişik alanlarında vahdet-i vücudun keşfini ve tahkikini hedefler. Bu sürecin on yedinci yüzyıl sonlarında Teftazani ve Seyyid Şerif çapında bir düşünür olarak Siyalkuti ile zirveye ulaştığı söylenebilir. Nitekim İsmail Ankaravi, Siyalkfıti, Abdülgani en-Nablusi, Müneccimbaşı Ahmed Dede, Abdullah Bosnevi ve Molla Sadra gibi düşünürlerin tamamı bu yüzyılda yaşamıştır. Yenilenme Dönemi'nin bir bütün olarak özelliği meselelerin tahkik ve tedkiki (yöntemin sonucu garanti edip etmediğinin sınanarak bilginin sofistike hale getirilmesi) olduğundan, on sekizinci yüzyılda da Saçaklızade, Şah Veliyyııllah, Gelenbevi, Hadimi ve Desfıki gibi dönemin bilimsel birikimini temsil eden önemli yazarların yetiştiği görülür.
Sayfa 510
Reklam
642 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.