Birkaç sene önce, bir Orta Avrupa kilisesinin ibadet ederken kullanılan piyanosunda “Ankara’nın bağları” türküsü çalan bir gencin videosu dolanmıştı. Herkes “aman da çok eğlenceli” diyerek videoyu günlerce sosyal medyada dolaştırmıştı. Sadece pek azımız bunun kutsala saygısızlık olduğunu düşünüp çocuklarımız için endişelenmiştik. O zevzeklik, sonunda caminin mihrabına karşı içki içilen bir düzleme ilerletti işi.
Söz konusu herhangi bir muhafazakar, herhangi bir dindar, herhangi bir İslamcı olduğunda pireyi deve yapma potansiyelleriyle car car carlayıp “Brüksel ağzıyla” dünyaya nizam veren bizim solcumsular, söz konusu kendi tanrıları olduğunda her seferinde çokoprens almaya giderler. Kafası bir milyonken “trafik kazası” adı altında insan katleden Emrah Serbes’ten tutunuz da “insan dışkısının tadına baktım” diyen adama kadar savunamayacakları, makulleştiremeyecekleri adam yoktur. Bunu da Hitler ile aynı olan Stalin’i bile savunabilme ahlaklarına borçludurlar.
Haklarını yemeyelim ama. Bu sefer İlyas Salman bile “o kadar da değil yahu, yüklenmeyin Farah’a. Yılmaz Güney de az nane yemedi” yazdı. Bir gelişme var gibi görünüyor anlayacağınız.
Yeri gelmişken bir şey daha söyleyeyim. Bu nato kafa nato mermer solcumsuların değişmeyen numaralarından biri de “solcuların dünyada bir tane, çok cesur, çok merhametli” falan olduğunu mitolojik bir anlatıya çevirme başarılarıdır. İnanmayan, Kanal D’de yayınlanan Dilek Taşı dizisine “güncel bir örnek” olarak göz atabilir.