Orduyu kurmak için asker alıyoruz, sabahleyin giydiriyoruz, teçhiz ediyoruz, silahlandırıyoruz, akşam üzeri hepsi gidiyorlar. Buna karşılık Kuvayi Milliyeyi bir isyanın bastırılması için bir yere memur ediyoruz. Gidiyor, isyanı bastırıyor, asıyor, kesiyor, tedip ediyor. Şüphesiz bunlar olurken silahlı müsademeler yapılı­yor. Zayiat veriyor. Bu arada talan yapıyor, birtakım uygunsuz hareketler cereyan ediyor. Bu vazifeden zayıflamış olarak dönecek yerde, daha kuv­vetlenmiş olarak geliyor. Çünkü orada istidatlı gördüğü insanları kendi kuvvetine katmasını biliyor. Bunu çok merak eltim. Nasıl oluyordu? Bir gün Reşit Bey ile (Çerkez Edhem’in ağabeyi) konuştum. Ona sordum : «Siz gittiğiniz yerde vuruyorsunuz, kırıyorsunuz, yağma ediyorsunuz, adam öldürüyorsunuz, sonra da bu halkın içinden bu halkın çocuklarını alıyorsunuz ve bunlar sizin sadık adamlarınız oluyor. Nasıl yapabiliyorsu­nuz bunu?» Güldü : «Usulü vardır onun,» dedi. Ben : «Nedir? Nasıl bir usuldür,» dedim. Reşit Bey anlatmaya başladı: «Gidersin,» dedi. «İşin icabını yaparsın, sonra da orada gözüne kes­tirdiğin adamları alırsın, onları suç ortağı edersin. Kendilerine talan yap­tırırsın, düşmanı olanlara düşmanlarını vurdurursun. Suça bulaşmış olur­lar. Artık bunlar köylerine gidip de vatandaşları ile tabii münasebete gire­mez hale gelirler. Bütün hayatları boyunca selametleri size sadakattedir.»
Esas olarak benim kanaatime göre Milli Müca­dele, galip devletlerin Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için yarattıkları siyasi bir buhrandır. Ben Milli Mücadele devrini birbirini takip eden iki bölümde mütalaa ediyorum. Başlangıç devri, galip devletlerin Türkiye'yi bölmek ve parçalamak planlarının meydana çıkması ile memlekette mu­kavemet fikrinin uyanması ve Cumhuriyete kadar geçen olaylar birinci bölümdür. (…) Milli Mücadelenin ikinci bölümü, zaferden sonra Atatürk'ün ölümüne kadar olan devredir. Yani bundan sonra Cumhuriyetin kurulması ve eski arkadaşlarla siyasi mücadele devri başlayacaktır.
Reklam
Evvela, İttihatçı düşmanları benim İttihatçılarla olan münasebetlerimi mübalağa ölçüleri ile kabul ediyorlardı. (…) İttihatçılarla, İttihatçıların herhangi biri ile hiçbir ihtilafa düşmemiş, onlarla daima mutabık olarak yaşamış bir İtti­hatçı olarak görülüyordum.
Enver Paşa, İmparatorluğun kaderinde birinci derecede rol oynamış olan insandır. İttihat ve Terakkinin muvaffakiyetinde, prestijinin muhafa­zasında ve nihayet Balkan Harbinden sonra Harbiye Nazırı olarak doğru­dan doğruya giriştiği teşebbüslerle, rolü hep birinci derecededir. Memleketin Cihan Harbine girmesini sağlayan odur. Bütün harp es­nasında onun stratejik fikirleri birinci derecede rol oynamış, harbin sevk ve idaresine hâkim olmuştur.
Enver Paşanın ıslahatı arasında yeni bir çeşit Türk harflerinin daha doğrusu Türk yazısının orduda kabulünü de zikretmek lazımdır. Bu usul eski imlanın sessiz harfleri pek az kullanan yazı şekli yerine, harfleri hiç bitiştirmeyen bir yeni şeklin kabulü demekti. Ameli netice şu oldu ki, bu usul hiç kimse tarafından beğenilmedi, anlaşılamadı ve Birinci Cihan Har­biyle beraber ortadan kayboldu.
Selim III. za­manındaki nizamı cedit aleyhtarı irtica ile 1909'daki 31 Mart irticaından hangisinin vatan için daha çok zararlar getirmiş olduğunu mukayese edemiyorum. 31 Martı her hatırladığım zaman bir büyük binanın yıkıldığını gö­rürüm.
Reklam
411 öğeden 381 ile 390 arasındakiler gösteriliyor.