Orduyu kurmak için asker alıyoruz, sabahleyin giydiriyoruz, teçhiz ediyoruz, silahlandırıyoruz, akşam üzeri hepsi gidiyorlar. Buna karşılık Kuvayi Milliyeyi bir isyanın bastırılması için bir yere memur ediyoruz. Gidiyor, isyanı bastırıyor, asıyor, kesiyor, tedip ediyor. Şüphesiz bunlar olurken silahlı müsademeler yapılıyor. Zayiat veriyor. Bu arada talan yapıyor, birtakım uygunsuz hareketler cereyan ediyor. Bu vazifeden zayıflamış olarak dönecek yerde, daha kuvvetlenmiş olarak geliyor. Çünkü orada istidatlı gördüğü insanları kendi kuvvetine katmasını biliyor. Bunu çok merak eltim. Nasıl oluyordu? Bir gün Reşit Bey ile (Çerkez Edhem’in ağabeyi) konuştum. Ona sordum : «Siz gittiğiniz yerde vuruyorsunuz, kırıyorsunuz, yağma ediyorsunuz, adam öldürüyorsunuz, sonra da bu halkın içinden bu halkın çocuklarını alıyorsunuz ve bunlar sizin sadık adamlarınız oluyor. Nasıl yapabiliyorsunuz bunu?»
Güldü : «Usulü vardır onun,» dedi.
Ben : «Nedir? Nasıl bir usuldür,» dedim. Reşit Bey anlatmaya başladı:
«Gidersin,» dedi. «İşin icabını yaparsın, sonra da orada gözüne kestirdiğin adamları alırsın, onları suç ortağı edersin. Kendilerine talan yaptırırsın, düşmanı olanlara düşmanlarını vurdurursun. Suça bulaşmış olurlar. Artık bunlar köylerine gidip de vatandaşları ile tabii münasebete giremez hale gelirler. Bütün hayatları boyunca selametleri size sadakattedir.»