Bazen çarmıha gerilir gibi kalakaldığımız herhangi bir yeryüzü parçasında yola takılır gözümüz bazen de sebep sonuç ilişkisi olmadan, daha doğrusu ana karakteri olamayacağımızı bildiğimiz olay örgülerinin zaman dilimi içerisinde gözümüz yollarda kalır. Bir süre sonra alışkanlık haline getirip ezbere yaparız bunu. Zamanla kimlerin gelip geçtiğine o kadar da aldırış etmemeye başlarız. Çünkü pek uğrayanımız olmaz. Nadir de olsa (gidici) gelenlerimiz olur küçük dünyamıza, oyalanmaya... Yolun başı, yolun ardı, yolun sonu, sayım memuru havasına girer gibi sayılan beyaz çizgiler, asfalt, çakıl taşları derken tenha sapa bir güzergaha girilince şahlanan toz yığını ve yaban hatırlatır ıssızlık sorunsalını. Romantizm içerikli pastoral kelamlar türetir kimine bu, kimi içinse sadece bir devinimden ibarettir. Neyse çok uzatıp gözünüzü yormayayım. Duygusal farkındalıkla harmanlanan beyin hücrelerimin beni çıkardığı bu yolculuğun sonuna gelirken söylemek istediğim bir çift söz var ama. Yol, çıkan için umut etmenin bakan için beklemenin somut halinden başka nedir ki.