Literatürdeki adıyla "kral bebek" olarak büyütülen çocuklarda ise hiçbir çaba sarf etmeden, her şeyin ayaklarına geleceği çünkü kendinden menkul bir değerleri olduğu, evrenin buna göre "hareket etmesi" gerekliliği gibi gerçeklikten uzak bir sendrom gümbür gümbür geliyor. Batı'da yaygınlaşan trans çocuklar fenomeninin birincil sebebi işte bu ebeveynlik anlayışının içselleştirilmesidir. Çocuğuna cinsiyetini söylemekten, adını koymaya "sınır çizen" her edimi şeytanlaştıran bu söylemsel hegemoninin içimize sızmasına izin vermemek gerekir.
Hayattaki anlamını, amacını, konumunu kestiremeden büyütülen çocuklar, ana amacının anne-baba başta olmak üzere tüm otorite (din, devlet, ahlak) vaz eden kavramlara karşı çıkmak olduğu zannına kapılıyor. Ancak bu itirazın kökeni ayakları yere basan, toplumsala dair derdi olan bir "anarşizm" bilinciyle bile değil; "kendini sev, kendini affet, kendini şımart" sloganlarıyla âdeta uyutulan, bencilliğin erdem gibi sunulduğu dipsiz bir kuyu olan düşünce sistemine uzanıyor. "Efendi" olarak nefsini seçtiğinin ve aslında nefsinin isteklerinin kaynağının kendisine üstü kapalı biçimlerde benimsetilen ve içselleştirdiği komutlar olduğunun ayırdına varamayan evrensel bir toplumsal mühendislik çabasından söz ediyorum.
"İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler, setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye" diyordu Cemil Meriç. Bugün karşı karşıya olduğumuz durum budur. ( H.K )