Adil mi? Adaleti neyle ölçersin sen ey Yargıç? Kim seni kırbaçladı ki kırbaçlanmanın ne olduğunu bilesin? Nasıl oluyor da toprak altında geçireceğim yılları gün ışığında geçirecekmişim gibi parmaklarınla sayabiliyorsun? Sen hiç zindana atıldın mı? Ömrümün kaç baharını benden aldığını biliyor musun? Hiçbir şey bilmiyorsun sen, adil bir insan değilsin sen. Çünkü ancak darbe yiyen bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil. Sadece acı çeken bilir acının ne olduğunu. Kibrin yalnızca suçluları cezalandırmayı biliyor, oysa sensin en büyük suçlu.
“Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.”
“…her şeyi, her bir yaprağa sinen öfkeyi, artık kuyruğunu indirmiş kapılara sürünerek geçen köpeğin donuk bakışlarını; her şeyi, her şeyi hissediyordum ve hepsi canımı acıtıyordu.”
Var olan biricik dünyayı değersizleştirmek için “öbür dünya” , “hakiki dünya” kavramı uydurulmuştur, - hiçbir hedefi, hiçbir aklı, hiçbir görevi bizim yeryüzü-gerçekliğimize bırakmamak için. “Ölümsüz ruh” kavramları uydurulmuştur. “Özgür istenç” kavramı uydurulmuştur. Sonunda -en korkuncu- iyi insan kavramında yok olması gereken herkesten taraf tutulmuştur-, seçilim yasası çiğnenmiş, gururlu ve gelişkin, evet diyen, geleceğin bilincinde olan, geleceğin güvencesi olan insana karşı koymak ideal haline getirilmiştir - “kötü” denmiştir bundan böyle bu insana. Ve tüm bunların ahlak olduğuna inanılmıştır!