elveda arkadaşlar,herkes hakkını helal etsin.Bu sizlere son mesajım,artık veda vakti geldi.Yaptığım şeyin güzel bir şey olmadığını biliyorum ama artık dayanamıyorum.Bıktım artık bu dünyadan ve insanlardan,sakın yapacağım şey için bana kızmayın,bunu yapmaya mecburum.Hayata gözlerimi kapamamın zamanı geldi.Acayip uykum var,hadi iyi akşamlar
Herkes bir şeyler yazabilir, kendi hatalarının, kendi yolculuğundaki tökezlemelerinin bedelini ödeyebilir. Bu konuda sorun yok. Fakat okur ile yazar arasına çevirmen girdiği durumlarda çevirmenin görevi, eserin orijinaline sadık kalarak düzenlemek ve yazıldığı gibi edebi bir dille aktarmaktır.
Bu kitapta gördüğüm en büyük hata; çevirmenin kitabı bir edebi metin gibi değil de düz bir metin gibi çevirmesinden kaynaklanmaktadır. "ve", "ki," de/da" gibi bağlaçların yerli yersiz kullanılması, metin akışına uymayan kelime seçimleri, cümle dizilimleri ile anlatıyı sürekli bölmesi... bu gibi etmenler okur ile anlatı, okur ile anlatıcı ve okur ile yazar arasına girerek eserin niteliğine zarar vermektedir. Bence bu kitapta karşımıza çıkan en büyük sorun bu.
Burada suç sadece çevirmende değil. Çevirmen, eğer edebiyat ile yeterince içli dışlı olmayan birisi ise kitabı düz bir metin gibi çevirmiş olabilir. Burada asıl sorumluluk yayınevine aittir. Bu kitabı okuyan bir okur, yayınevi keşke kitabı bir kez gözden geçirip en azından orijinali ile karşılaştırsaymış diye düşünmeden edemiyor.
Özetle; bu kitap Fernando Pessoa'ya olan hayranlığımdan ötürü radarıma girmişti ama birkaç sayfa okuduktan sonra %25 yazar, %75 çevirmen yüzünden hemen radarımın dışına fırlatıldı diye özetleyebilirim.
Kavga edelim istiyorum...
Sonra tam ben arkamı dönüp gidecekken
Kolumdan sıkıca tutup çek kendine
sarıl bana.
Sen benimsin nereye gidiyorsun sen de
Susayım özür dilercesine bakayım
gözlerine.
Ama sen beni çoktan
affetmiş ol.
Öyle bir sevdamız olsun ki
kavgalarımız bile.
Sevgi dolu olsun.
Öyle sevelim ki birbirimizi
Herkes sevdanın anlamını
bizde bulsun...!
Nazım Hikmet RAN.