Öğrenciliğimiz boyunca bize sorulan bir soru olmuştur “Eee, bilmem kim kaç aldı?”. Belki de bizim daha anlatacağımız şeyler varken, bizden çok başlarının kaç aldığıyla ilgilendi ailelerimiz. Bizler de onlardan notlarımızı saklar olduk. Notlarımızı saklamayla başladık ama zamanla daha az şey paylaşır, daha çok şey gizler olduk. Korktuk çünkü yine aynı sorudan, yine en iyisi olamamak ürküttü bizi. Bir şeyde en iyisi olmaya çalışırken iyi olduğumuz şeyleri unuttuk, sevdiğimiz şeyleri, bizi biz yapanları. İşte burada başladı belki de kendini tanıyan bireyler olamamamız. Burada aslında suçlu olan ne aileler, ne de çocuklar. Sorun eğitim sistemimiz ve içinde bulunduğumuz dünyanın var oluş sistemi. Yıllardır bu şekilde süregelmiş, herkes böyle yetişmiş, ailelerimizin de tabiriyle “biz öyle gördük işte” olmuş. İstedik ki bizim çocuklarımız bizden daha iyi yaşasın, daha iyi eğitim alsın ama biz nasıl yetiştiysek öyle davrandık. Öğretmenlerimiz de yeni teknikler kullanmak yerine var olanı, kolay olanı kullandı. Ama unuttuk ki bir şeyi herkes yapınca doğru olmuyordu o şey. Tembelliği bırakıp, bir yerden başlamadıkça, eski metotları değil de özgün olanları denemedikçe bu böyle olmaya devam edecek. Daha birçok çocuk en iyi olma yarışında, vizyonun temel amacı olan kendini gerçekleştirmeye daha başlayamadan, herkes gibi olmaya, normal olmaya çalışacak. Neyse bu normal olmak, olamadık işte, olmasında kimse.