Alacakaranlık içinde ruhumuzun önünde büyük bir bütünlük duruyor, gözümüz gibi duyularımızda çırpınıyor ve biz hasretini çekiyoruz. Ona ulaştığımızda, varlığımızın tek ve görkemli bir duygu ile dolmasını istiyoruz. Ancak, ona doğru koştuğumuz zaman oradaki de burası gibi olunca, her şey tekrar eski halini alır ve biz yine zavallılığımızla ve o sınırlı hayatımızla kalırız. Ruhumuz daima bu hasreti dindirecek bir tesellinin peşinde koşar.