Tesadüfen, kanal değiştirken denk geldiğim bir cümle. Ne düşünüyorsunuz?
"Neden başarılı kadın, güçlü kadın deyince sadece çalışan kadınlar örnek gösteriliyor? Evlat yetiştirmek, ailesine bakmak neden başarıdan sayılmıyor?"
Siz hiç koca bir ailenin içinde yalnız bir çocukluk geçirdiniz mi? Sorumsuz ve sizinle hiç ilgilenmeyen, sizi hiç anlamayan bir anne babanız oldu mu? Anne baba şefkatinden yoksun ve ihmal edilip içinize kapanarak yaşadınız mı? Hayır mı? Öyleyse bu romanı mutlaka okumalısınız. Helen, anne babası, büyükanne dedesi, bakıcısı olduğu hâlde aile içinde anlayış gösterilmeyen, ihmal edilen, yalnız bırakılan küçük bir kızdır. Annesi hafif meşrep, uçarı ve vaktini konken partilerinde geçiren bir kadın, babası ise kumarbaz bir işadamıdır. Annesi, kızı ile hiç konuşmaz ve onu bir baş belası olarak görür. Çünkü anne, kendini çok güzel ve genç görmektedir. Kızını da kendini yaşlı gösteren bir varlık olarak görür ve ona çok kötü davranır. Helen ise aksine çok akıllı, hassas, kuvvetli bir gözlem gücü olan ve tek başına ayakta durabilen bir kızdır. Bütün ihmal edilmişliğine rağmen kendi hayat felsefesi ve düş gücüyle olayları, ailesini çok doğru değerlendirir. Bu yüzden Helen'in iç konuşmaları çoktur. Kitabın devamında sizi acı bir son bekliyor. Tolstoy okuyanlar kitabın yazarının ufkunu daha iyi anlayacaklar. Ben kitabı okurken Helen'in yalnızlığına ortak oldum. Siz de okuyun ve küçük kızın yalnızlığına dokunun...Bence yalnızlık yürekte başlar ve paylaşıldıkça azalır...Keyifli okumalar
23 Mart 1994’te Ronald Opus’un cesedini inceleyen adli tabip, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Ronald Opus, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu. Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu
ELLERIMIZIN BÜYÜK BOŞLUĞU
Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
Sana gelmek, orda kalmak istiyoruz
Çok unuttuk,hatırlamak istiyoruz
Başımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini,
Kolumuza girilmesini istiyoruz
Yağmurunu ve meleklerini, yeniden istiyoruz
Rüzgarın sesini,ırmağın sesini,
Dağların
İnsan masaya oturduğunda zeytin-ekmekle veya bir tas çorbayla da doyar doymasına... Lakin eğer çok sevdiğiniz bir yemek önünüze geldiyse, orada hissedilen şey doygunluktan bir tık öte, farklı bir histir. Masada geçirilen süre uzar, önce uzun uzun bakışlarla gözler doyurulur... Ağıza alınan her lokma fazladan bir tur daha döner damakta...
İşte o
Televizyonlarda, sosyal medyada tecavüz, taciz, her türlü şiddet, cinayet haberlerini görmüşsünüzdür. Belki de aramızda bunları yaşayan, kendi gözleriyle tanık olan kişiler var. Çoğu kişi gördüğü bu haberlere tepki gösteriyor, ki bu uygulamada çoğunluğun tepki gösterdiğini düşünüyorum ben. O zaman neden hâlâ bu tür kitaplar basılıyor. Öznur