Öte yandan yazar olarak kırklı yaşlarıma gelene dek şu ya da bu şekilde koyu bir postmodern yazar olmaya çalıştım, okur olarak tutkularım geleneksel İspanyol edebiyatına fersah fersah uzaktı: Yeniyetme yıllarımdan itibaren hararetli bir Kafka ve Borges okuruydum, idollerim postmodernizmin Amerikalı temsilcileri ve Latin Amerika'nın boom kuşağı yazarlarıydı; büyük bir açgözlülükle her telden okuyordum, Calvino'dan Perec'e, Handke'den Bernhard'a ve Kundera'ya varana dek, aynı zamanda Conrad'ı, Flaubert'i, Hemingway'i, Evelyn Waugh'u, Amerikalı ve Avrupalı yeni yazarları da ihmal etmeden... Bu düzensiz okumaların neredeyse doğal neticesi olarak fantastik edebiyata, mizaha meraklı, azami sözel arayışla azami yapısal arayışı birleştirme hevesi taşıyan bir kitapkurdu, aşırı edebi, aşırı aydın bir hikâyeci çıktı ortaya.
Senin verdiklerinin tadını çıkarabildim, ama ancak utanç, yorgunluk, zayıflık, suçluluk bilinci içinde. Bu yüzden sana tüm bunlar için ancak bir dilenci gibi minnettar olabilirim, edimlerimle değil.
Benim gözümde, haklılıkları düşüncelerine değil, kişiliklerine dayanan tüm zorbaların sahip olduğu bir gizemlilik kazandın. En azından bana öyle gelirdi.
Ama şimdiki yaşımda artık desteğine neredeyse hiç ihtiyaç duymadığımı bir kenara bıraksak bile, ancak öncelikle söz konusu olan ben değilsem, gelen desteğin bana ne faydası olacak?
Biraz desteklenmeye, biraz dostça bir yaklaşıma, yolumun biraz açık tutulmasına ihtiyacım vardı, sense onun yerine yolumu kesiyordun, iyi niyetle tabii, başka bir yola girmem için. Ama buna yatkın değildim ben.