... yaşamak için çalışmak, hayatın anlamı olamaz, çünkü habire koşullara uymanın, hayatın sorusuna cevap teşkil etmesi, ilkinin sayesinde koşullandırılacağından dolayı, bir ikilem oluşur.
Ölülerin yanından geri gelen hiçbir kimse yok, hiçbir kimse bu dünyaya ağlamadan gelmedi; hiçbir kimse de ne girecekken ötekine soruyor, ne de çıkacakken.
Hz. Muhammed (s.a.v.), bir hadîs-i şerîfinde İslâmiyet'i "bol yağmur"a benzetmiş, insanları da yağmurdan istifade etmelerine veya başkalarına faydalı olmalarına göre üç kısma ayırmıştır:
1) Bazı insanlar, "iyi cins toprak" gibidir. O toprak yağmur suyunu emer ve bol bitki verir. Ondan da bütün yaratılmışlar faydalanır.
2) Bazıları da "killi toprak" gibidir. Killi toprak yağmur suyunu içine çekmez, fakat o suyu üstünde tutar. Diğer bir söyleyişle yağmurdan kendi faydalanmaz, ama ondan başkalarını faydalandırır.
3) Üçüncü kısım insanlar ise "kaygan toprak" gibidir. Bu tür toprak, yağmur suyundan hem kendi faydalanmaz hem de başkalarını faydalandırmaz.
(Buhârî, İlim, 20)
Hayata bizden olmayanlar gibi bakmak, onların yaşama biçimini benimsemek, giyim kuşamlarına özenmek, kısacası yabancıları körü körüne taklit etmek bizi değerlerimizden koparır ve şahsiyetsiz birer maymuna dönüştürür.
Gerçekten ölümün ruhunu görmek istiyorsanız, yüreğinizin kapılarını açın hayatın bedenine ardına kadar. Çünkü hayat ve ölüm birdir, tıpkı ırmak ve denizin bir olduğu gibi.