Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SİZ DE GÖRSENİZ
Büyük şehirlerde canım beziyor, Ermenek ilinde, gönül geziyor, Çağlayan sularda, bahar seziyor, Bu şehri bir defa, sizde görseniz. İçtikçe suyunu, benzettim tunca, Hilaf değildir bu, içmeniz rica, Dolaştım şehrimi, bir uçtan uca,
Korel Erezli'nin "Turuncu Cücesi" mi? Drew'in "Dolunay Surat" ı mı? Tugay'ın "Sevgili Avukat"ı mı? Alaz'ın "Çaylağı" mı? Bora Karabey'in "Nazlı Sevgilisi" mı? Mirhan Karan'ın "Kış Güneş" i mi? Ege'nin "İnci" si mi? Yankı Sarca'nın "Yuvası"mi Koza'nın "Güzel Kız"ı mı? Merih'in "Kar Tanesi" mi? Asır'ın "17 Numarası" mı? Murathan'ın "Pamuk" u mu? Timur'un "Ahu" su mu? Ediz'in "Şahmeran" ı mı? Kartal'ın "Lavinia" sı mı? Karun'un "Saka" sı mı? Serter Güçlü'nün "Gece" si mi? Marco'nun "Mandalina" sı mı? Onur Boysan'ın "güzel" i mi?
Reklam
Meryem Ana Kilisesi/ Ergani
Ergani Meryem Ana Kilisesi, Zülküfil Dağı'nın zirvesinin doğusunda, Dicle'ye bakan büyük kayanın üzerinde yapılmıştır. Ne zaman yapıldığı tam bilinmese de, Ermeni Rahip Ğugas İnciciyan kilise ile ilgili yine de bazı bilgiler vermektedir. Kilise, Ergani'den bakıldığında bulutların arasında kartal yuvası gibi heybetli durmaktadır: Zülküfil dağının diğer adı Meryem Ana Dağı (Çiyayé Meryemané)'dır. Zirvedeki kilise, zamanında Ergani'de bulunan büyük manastırın bir parçasıydı. Zamanında muhteşem bir yapıymış. İbadethaneleri ve eğitim kısımlarının dışında misafirhaneleri, yemekhaneleri, fırınları, ahırları olan büyük bir manastırmış. Kısacası, büyük bir mabetmiş; mimari ve kullanılan malzeme yönünden tarihî bir şahesermiş. Bu kilisenin duvarlarının zamanında mükemmel çinilerle kaplı olduğu söylenmektedir. 1960'lı yıllarda bile duvarlarda cini kalıntıları bulunmaktaydı. Kilisenin Piran'a (Dicle'ye) bakan tarafında merdivenlerle inilen derin ve büyük su mahzenleri varmış. Büyük bir odaya benzeyen bu mahzen, kemerlerle ikiye bölünürmüş. Bunun sonunda aynı biçimde, fakat kemersiz kar deposu varmış; sıvalı, mükemmel bir oda biçimindeymiş. Bunların dışında kilise harabelerinin ortasında yine derin ve kavisli, eğiri bağımsız şekilde bir sarnıç daha varmış.Günümüzde Kalıntıları kalmış olan bu kilisenin görülmeye değerdir.
Bir kartal yuvası, üç kartal yavrusu. İkisi gelişmiş, biri çelimsiz. Gelişmiş olanlar o çelimsiz yavruyu sürekli gagalıyorlar. Zavallının yaralı başından kanlar akıyor. Az sonra anne kartal pençesinde bir fare ile geliyor, yarısını kendi yemiş. Farenin vücudundan parça parça et kopuyor. Yavrular et daha annenin gagasında iken atılıp alıyorlar. Çelimsiz yavru da aç. O da arada bir atılıyor ama bir türlü ete erişemiyor. Bir seferinde yanına düşen parçayı alıp tam ağzına atacakken o yetişkin kardeşlerden biri çekip alıyor. Anne yeniden avlanmaya gidiyor. Çelimsiz yavru kim bilir ne zamandan beri aç. Boynu bükülüyor, göz kapakları ağır ağır iniyor. Yetişkinler onu ite ite yuvanın kenarına getiriyor. Güneş ufukta bir tepsi alev gibi yana yana batıyor. Son bir hamle ile çelimsiz yavruyu iten yetişkinler onu yuvadan atıyor. Yavru karanlığa düştü. Düşerken zaten ölmüştü.
Mustafa Kutlu
Mustafa Kutlu
İyiler Ölmez
İyiler Ölmez
Politik Yorumlar 2
_Ülkemizde yaşanan maddi ve manevi krizin nedeni, akıl dışı metafizik dini inancın, politik alana taşınmasıdır. _Hiçbir ülke şu 20 yılda yapılanlara dayanamaz ki zaten Türkiye de dayanamadı. Kafede çay içmek, yumurta ve peynir lüks oldu. _İmam hatipte alınan eğitimle yönetilen ülke nasıl olması gerekiyorsa öyleyiz. _Rasyonel olması gereken bir
Alamut: "Kartal Yuvası" demek. Anlatıldığına göre, bu dağları denetlemek için bir kale yaptırmak isteyen bir hükümdar, oralara terbiye edilmiş bir kartal bırakmış. Kuş gökyüzünde dolanıp durduktan sonra bu kayanın üstüne konmuş. Sahibi de en iyi yerin burası olduğunu anlamış. Hasan Sabbah da tıpkı o kartal gibi yaptı. Adamlarını toplayacağı, okutacağı, örgütleyeceği bir yer bulmak için bütün İran'ı dolaştı. Semerkant olayından sonra büyük kentleri zapt etmenin hayal olduğunu, Selçuklular ile anında çatışmaya girmek zorunda kalacağını, bunun da İmparatorluğun lehine olacağını anlamıştı. Ona gereken başka bir yerdi, girilmez, alınmaz, ulaşılmaz, dağlık bir sığınak! Daha Alamut'u uzaktan görür görmez, kendi yükselişinin, devletinin doğuşunun gerçekleşeceği yerin ancak burası olacağını anlamıştı. Alamut o sıralarda pek Çok kent gibi, içinde birkaç askerin, birkaç köylünün, bir o kadar da esnafın, aileleri ile birlikte yaşadıkları tahkim edilmiş bir yerdi. Başında, Nizamülmülk'ün atadığı, adı Mehdi Alayit olan bir vali bulunuyordu. Adamın bütün derdi ceviz, üzüm ve nar yetiştirmek ve sulamada kullanacağı suyu bulmaktı.
112 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.