Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Madalyonun iki yüzü var çün­kü zenginliğin olmadığı bir yoksulluk düşünülemez.
Sayfa 21 - Ayrıntı Yayınları
Reklam
Yoksulluğun aşağılayıcı damgasını gıda bankaları da yok edemiyor; aksine, gıda dağıtım noktalarının önündeki kuyruklar; toplumun, sayısı giderek artan yoksullara olsa olsa artık gıdaları layık görmesinin, onların duygularına gerçek an­lamda ortak olmayı reddetmesinin bir sembolü haline geliyor.
Sayfa 39 - Ayrıntı Yayınları
Max Horkheimer
"Güzel bir numara: Sistemi eleştirmek hakkını, sistemden avantaj sağlayanlar kendilerine saklı tu­tuyor. Sistemin dibini tanıma imkanına sahip olanlarınsa öfkeli, kinci ve kıskanç oldukları baha­nesiyle kozları ellerinden alınıyor"
Göreceli yoksulluk-kulağa ne kadar da masum geliyor. Sanki Alman yoksullar, aslında gerçek anlamda yoksul değil de, yalnızca daha az varlıklılarmış gibi.
(..) neo-muhafazakar sosyal bilimci Meinhard Miegel şöyle diyor: "[Zengin ülkelerde] her­kes için yeterince yiyecek var, kimse çıplak dolaşmıyor ve her­kes başını sokacak bir çatıya sahip. Aynı şekilde herkes eğitim, sağlık ve kültür kurumlarının hizmetlerine ulaşabiliyor. Hiç kimse kelimenin gerçek anlamında yoksulluk çekmek zorunda değil." Bu söylenenlerin hepsi yanlış. Buna rağmen Miegel, Almanya'da yaşayan bir kesimin yoksul olarak tanımlanması­nı, "yalnızca sosyal statüden değil, yaşamın en elzem unsurla­rından yoksun yüz milyonlarca insanın çektiği gerçek sefale­tin saygısızca göz ardı edilmesi" olarak görüyor.
Reklam
Yoksulluk, farklı ve aynı zamanda yanlış anlaşıl­malara yol açabilen ahlak ve duygu yüklü bir kavram: Tek bir "yoksulluk" yok. Yoksulluk bağlı olduğu toplumsal koşullara göre biçim­leniyor. Rakamlarla yalnızca belli ölçülerde ifade edilebiliyor.
Sayfa 18 - Ayrıntı Yayınları
Zygmunt Baumann Leben als Konsum isimli kitabında "[Tüketim toplumunun] şaşırtıcı performansı, bireyler ara­sında uzanan mekanı tüketim malları pazarlarıyla doldurma­sında yatıyor; söz konusu mekan, insanları birbirine bağlayan iplerin örüldüğü ve onları birbirinden ayıran parmaklıkların inşa edildiği mekan" diye yazıyor.
İş güvensizliği, ekonomik kriz ve maddi darlıkların sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini kanıtlayan pek çok araştırma mevcut. Canını dişine takarak çalışan; ama ne yaparsa yapsın durumunu düzeltemeyen mutsuz bir işçinin kalp krizi geçirme riski kendisiyle yaşıt bir fabrika müdürüne göre üç kat daha fazla. Kalp krizi ve beyin kanamaları özellikle ekonomik kriz­Ierin akabinde artış gösteriyor. İnsanlar işlerini kaybetmekten ne kadar çok korkuyorsa, o kadar sık hasta olarak işe gitmek­te.
(..) gıda ticaret zincirlerinin kârının temelinde, ihtiyaçtan fazla üretim ve israf yatıyor. Gıda imalatçıları darboğazların, satış dalgalanmalarının, nakliyat sorunlarının ve başka aksak­lıkların dengelenebilmesi için her zaman ihtiyacın yüzde 120'si ile yüzde 140'ı oranında üretim gerçekleştirirler. Yani toplam gıdanın yaklaşık dörtte biri zaten çöp için üretilir.
69 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.