Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Kedili Kitaplarım
Kedili Kitaplarım
@kedilikitaplarim
Ay ne biliyim ya
19 kütüphaneci puanı
88 okur puanı
Şubat 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Ben ne okudum yahu?
Ne tahmin ettiysem hepsi boşa çıktı. Kurgusu inanılmaz ilerledi. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Aiden, benim minik kuşum. Tüm kitap boyunca göz bebeğimdin ama sonunda daha bi değerlendin gözümde :D karakterlerin hepsi çok iyi kurgulanmış. İlk defa me olacağını bilemeden kitabın sonuna kadar merakla ilerledim. Çok iyiydi!
Ayrıca kitabın finaline de bayıldım :D
Dini tarikatlar tarafından sömürülen insanların ve onların intikam yolculuklarını anlatan bir seri katil kitabı. Bria çok küçük yaşlarda tarikat elinden kurtulmuş ve sonrasında bu tarikatlardaki kişileri avlayarak intikam peşinde koşan bi kız.
Elijah Kaplan ise Bria’nın doktora yaptığı üniversitedeki bir profesör ve o da aynı alanda incelemeler yapıyor. Bria bir gün tez danışmanı olarak Profesör Kaplan’a gidince yolları keşisiyo.
Romanların çoğunda güçsüz, özgüvensiz, eciş büçüş ilişkiler görmekten içim çıkmıştı ama bu kitaptaki Bria Brook tam istediğim kadın karakter! Bize böylesi lazım işte :D
Bir de Eli Kaplan meselemiz var ki allah allah :D zeki, eğlenceli, her şeye destek, partnerini her durumda destekleyen, kinky profesörüm benim.. daha ne isteyelim yahu herkese böyle bir adam diliyorum :D
Mükemmeldi!!
Kesinlikle uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan birisiydi.
Kitabın genel konusu MacAlister isimli mafya ailesinin oğlu Callum, babası ile kavga ediyor sevdiği kadın için. Babası restleşince aileyi terk edip Rosalind’in yanına gidiyor ve kaçalım gidelim diye dil döküyor. Rosalind ise The GiGi’s isimli başla bir örgütün üyesi ve
Okur Takip Önerileri
Bu kitap neden bu kadar paylaşıldı, neden herkes övdü bilmiyorum. O kadar zorlandım ki bitirmek için.
Lachlan Duke evet mükemmel bi adam. Üniversitenin parlayan yıldızı, ultra karizmatik buz hokeyi oyuncusu. Takımın da en iyisi. Kızlar peşinde pervane oluyor ama bu kardeşimiz kızların ilgisinden bıkmış durumda. Bi gün yine hiiiç eğlenmediği partide duvar kenarına sığınmış bol kıyafetli bakımsız bi kız görüyor ve kıza tutuluyor.
Bu kızımız da eski futbol yıldızı Lyla James. 2 yıl önce yaşadığı bi kazadan dolayı travma yaşıyor ve hem çok başarılı olduğu futbolu bırakıyor hem de sosyal hayattan kopuyor. Lachlan da buna çekiliyor başlıyor kızı kovalamaya.
Kitap 2 bölümden oluşuyor. İlk bölüm yukarıda yazdığım gibi başlayıp Lyla’nın kaçmasıyla biterken ikinci bölüm Lachlan’ın 3 yıl sonra Lyla’nın peşine düşmesiyle başlıyor.
Açıkçası kitap çok tekrara düşmüş. 3-4 günde zor tamamladım. Tamam merak ettirdi ama çok uzatmış yazar.
İnanılmaz bi kitaptı! Kesinlikle okunmalı.
Felix Darcey, 35 adamı öldürmüş, Jeffrey Dahmer 2.0 olarak düşünülecek bir adam. Son kurbanından sonra yakalanıp müebbet hapse çarpılıyor ve uzak bir adadaki özel bir hapishaneye getiriliyor. Onu incelemek ve psikolojik analizini yapmak üzere Dr. Lemuel Love isimli bir doktorla anlaşılıyor ve beraber seans yapmaya başlıyorlar. Ancak Felix bir kere adama göz koydu, asla yakasını bırakmıyor :D
Felix The Carver Darcey, artık benim favori karakterim. İnanılmaz bir adam. Hem zeki, hem esprili, her ne kadar kırılmış olsa da hala hayata dört elle tutunuyor. Seri katil olması asla ona hayran olduğum gerçeğini değiştirmeyecek :D
Kitap inanılmaz güzel bi kurguya sahip. Resmen o duygudan bu duyguya geçiş yaptım. İlk defa bir kitapta bir sonraki olayı tahmin edemedim. Büyük merakla okudum. Gerçekten okunmalı.
Rina’nın bu zamana kadar yazdığı en iyi kitap bu olabilir!
Hatta kitabın sloganını ‘Bir küçük Kolya meselesi’ yapsak yeridir :D
Nikolai, muhteşem Kyle Hunter’ın ve Rai Sokolov’un biricik ruh hastası oğlu. Tüm seride mutlaka en eğlenceli anlarda adı geçen ürkütücü adam.
Brandon King ise Levi ve Astrid King’in sessiz sakin kendi halindeki ideal çocukları. Gel gör ki bu kitapla her şey bambaşka yöne gidiyor. Unutmamak lazım ki bir King her zaman farklıdır :D
Niko’nun arsızlıklarına zaten bayıldım. Arada gelen Kyle ve Levi kısmı beni benden aldı. Bu kitabın ikincisi acilen çıkmalı. Tek kitapta bitirmek büyük haksızlık olacak.
Ari, tam bir ruh hastasısın ama bundan sonra favori book boyfriend’im sensin yakışıklı :D
Aynı yazarın Pucking Wrong serisinin ikinci kitabı Pucking Wrong Guy, ilk kitaptaki Lincoln’ün en yakın arkadaşı Ari Lancaster’ın hikayesini anlatıyor.
Gelelim konusuna;
Ari, küçük yaşta yetimhaneye bırakılan bi çocuk. Oradan Hokey yıldızlığına kadar yükseliyor. Stanley kupasını (bu spordaki en önemli ödül) kazandıktan sonra aniden Dallas’taki takımından Los Angeles’a transferini istiyor ve herkesi şaşırtıyor. Ancak bunu yapmasının sebebi ise çocukluk aşkı Blake’in peşinden gitmek.
Blake, 10 yaşındayken babası önce annesini sonra da kendisini öldürünce yetimhanede buluyor kendini. Oraya yerleştiği ilk gecede panik atak yaşıyor ve onu sakinleştiren kişi ise Ari oluyor. İşte bu ikilinin orada başlayan hikayeleri Blake’in evlat edinilmesiyle yarım kalıyor.
Ancak kader bu ya Ari yolda giderken koskosa billboard’da Blake’i görüp tanıyor. Blake yıllar sonra çok güzel bir model oluyor. Ancak insanın kaderi iyi olsun be. Kıza edilmedik psikolojik şiddet kalmıyor. Ari de onu herkesten korumak ve kurtarmak için cebren ve hile ile her yola başvuruyor :D
Yaniii daha kötülerini de gördüğüm için Ari bence gayet sütten çıkmış ak kaşık kalıyor. Ne bileyim bi Shantel Tessier bir Rina Kent karakteri değil mesela :D sadece azıcık sapıtık bi stalker ve manipülatif. Ancak hiçbirinde de Blake’e bir kez bile zarar vermiyor. Ayrıca bu zamana kadar okuduğum en eğlenceli erkek karakter kesinlikle
Bu arada serinin diğer kitabı The Pucking Wrong Date ise Ari’nin yeni takımındaki meşhur arkadaşı Disney Prince yani Walker’ı anlatacak. Onu da sabırsızlıkla bekliyorum
Monroe, babası olmayan, uyuşturucu bağımlısı bir seks işçisi annenin kızı. 10 yaşında iken annesi ölüyor ve yetiştirme yurduna gidiyor. Sonrasında ise evlat edinildiği evde hizmetçi gibi kullanıldığı yetmezmiş gibi aynı zamanda evin babası Monroe’yu taciz ediyor. 18 yaşına çok kısa bir süre kalınca bir gece evden kaçan Monroe soluğu bambaşka bir şehirde alıyor ve hem çalışıp hem okumak için elinden geleni yapıyor. Ancak yine de etrafındaki erkeklerin tacizlerinden kurtulamıyor.
Bir gün yabancı bir numaradan rastgele bir mesaj geliyor ve Monroe bu mesaja dalga geçen bir cevap veriyor. Karşısındaki kişi hala doğru kişiye mesaj attığı konusunda inatlaşınca hareket çekerek bi selfie atıyor karşı tarafa ve konuşmayı bitiyor. Ancak Monroe’nun bilmediği şey ise ona mesaj atan ve gönderdiği fotoğraftan dolayı ona ilk görüşte aşık olan ülkenin Golden Boy’u ve Hockey tanrısı Lincolm Daniels olduğudur.
Lincoln, kimseyi sevemeyen bi adam olmasına rağmen Monroe’yu aklından atamaz ve iflah olmaz bi stalker’a dönüşür. Monroe’yu elde etmek için her şeyi yapmaya kararlıdır.
Bence gayet eğlenceli, fast-paced bir roman.
Tessa, toksik bir evlilik yaşayan, her gün kocasından şiddet gören hapishane hemşiresidir. Ne kadar çabalarsa çabalasın asla kurtulamaz kocasından.
Yine işe gittiği bi gün yeni mahkumlar gelir ve birisi sabahın köründe muayene odasına gelmiştir bile. Ancak gardiyanlardan birisi muayene sırasında olanları yanlış şekilde yine aynı hapishanede çalışan kocasına yetiştirip dalga geçerler. Kocası da bu duruma kızar ve Tessa’yı yine döver. Bu yeni mahkumdan uzak durmasını söyler. Birkaç gün işten izin alması gerekir yediği darbelerden sonra.
İşe geri döndüğünde ise o mahkum Tessa’ya yardım etmek üzere revirde görevlendirilir ve Tessa ile konuşmaya ve birbirlerine yaklaşmaya başlarlar.
Bu mahkum yani Gracin Kingsley aslında bambaşka bir amaçla oradadır.
Biraz kısa bir kitap ancak bence gayet güzel ilerledi. Tessa yaşadığı o kadar zorluğa rağmen dimdik ayakta duran çok güçlü bir kadın. Gracin’in ise Tessa için yapamayacağı şey yok. Bayıldım bu çifte. Keşke daha uzun olsaydı ya da farklı kitapları da olsaydı diye geçirdim içimden.
Kitabın adını her yerde gördüğüm için bi şans vereyim dedim. Ancak ne yazım dili, ne karakterleri beni içine çekemedi bir türlü. Yani bilemedim 660 sayfaya gerek var mıydı gerçekten? Açıkçası içinde geçen olaylar sürekli tekrara düşen kısımlar çıkartılırsa 100-150 sayfada bitebilirdi gibi geldi bana. Bu kitabın Wattpad’de başladığını ve o platformun da bir edebi ve yaş seviyesinin olduğunun farkındayım. Bu platformdan farklı kitaplar da okudum. Çok yüksek bir beklentim yoktu ancak bu kadar övülmüş bir kitabın çok daha iyi olmasını beklerdim.
Bu arada karakterler maalesef ki çok kötü :(
Sürekli güç gösteren atanamamış dark romance karakteri Bora beni çok sinirlendirdi. Dahası konuşması ve düşünceleri 10 yaşında bi çocuğu aşamayan Nazlı bana saç baş yoldurttu.
Şöyle ki dark romance’leri çok severim. Hatta şöyle ki Rina Kent’in Kirill Morozov karakteri ve Shantel Tessier’in Tyson Crawford karakteri Bora Karabey’i alıp karşılarına nasıl mafya lideri olunur, nasıl acımasız ve korkunç davranırken zeka seviyesi düşmeden aynı zamanda şefkatli ve ilgili olunur öğretmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Okuduğum açık ara en iyi romanlardan birisiydi. Olay örgüsü, konuların akışı ve diyaloglar gerçekten dikkatlice düşünülüp zekice kurgulanmış. Seri katiller hakkında okuyup da bu kadar güleceğim hiç aklıma gelmezdi :D
Kitabın konusuna gelecek olursak, seri katilleri öldüren iki seri katilin hikayesini anlatıyor. Kadın baş karakterimiz Orb Weaver - Sloane ve erkek baş karakterimiz Butcher of Boston - Rowan.
Sloane bir cinayetinden sonra öldürdüğü adamla aynı kafeste üç gün kapalı kalır. Artık umudu biterken Rowan gelir ve onu bu durumdan kurtarır ve yemek yemeye giderler. Bu ikilinin aklına bi fikir gelir. Her sene ortak bir hedef belirleyerek aynı konuma giderler ve hedef olan seri katili ilk kim öldürürse o seneki yarışmayı kazanır. Bu sayede hem Rowan hem Sloane birbirleriyle iletişimlerini kaybetmemiş olur. İşte her şey de ilk yarışlarından sonra hiç beklemedikleri bir yöne doğru evrilir. :)
Üçleme bir serinin ilk kitabı Butcher and Blackbird oldu. Bir sonraki kitap ise Rowan’ın huysuz abisi ve Sloane’un en yakın arkadaşı hakkında olacakmış. Dört gözle bekliyorum :)
Sacrifice kitabındaki Tyson Crawford’a hizmet eden ancak lord olamayan 4 karekter olan Alex, Finn, Jenks, Colton ve Colton’ın üvey kız kardeşi Raylee’in hayatlarının kısa bir parçası anlatılıyor.
Tyson, bu dört arkadaşı kendi işlerini yapmak için işe alıyor ve hem Blackout korumalığını hem de adam kaçırma, öldürme gibi işlerini yaptırıyor. Colton’ın babası zengin bir iş adamı ve bir gün yoksul bi kadınla tanışıp evlenmeye karar veriyor. Colton lise son sınıfta iken üvey annesinin kızı Raylee ile tanışıp love-hate ilişkisi içine düşüyor. Colt, üniversite için ayrı eve çıkıyor ve aileleri de Raylee’yi de onun yanına gönderiyor güvende olması için ancak Colt ve arkadaşları kızla sürekli uğraşıp gün yüzü göstermiyor. Son olarak Raylee’yi sevgilisi Nate’den ayırmak için Colt birlikte oldukları bir videoyu yayınlıyor ve ortalık karışıyor.
Yani sadece smut olarak yazılmış bi kitap. Serinin diğer kitapları gibi merak uyandırmadı. Gayet tahmin edilen takıntılı ve aklına her eseni yapan erkek, onun her dediğini yapan itaarkar bi kızı anlatıyor.
Ryat ve Sin’in her dara düştüğünde yanında olan, Blackout’un meşhur sahibi Tyson Crawford ve Laiklyn’in hikayesini anlatıyor.
House of Lords, üst düzey yönetici ve güçlü ailelerin çocuklarının katılabildiği, erkeklerin 4 yıllık üniversite eğitimleri yanında aynı zamanda lordluk eğitimi altında binbir çeşit suç işleyip ve garip görevlere gidip
Rina resmen Haunting Adeline’ı okuyup bunu young adult formatına çevirip yeniden yazmış gibi geldi. Açıkçası Adrian Volkov’un oğlu Jeremy’i çok merak ediyordum. Adrian ve Lia arasındaki o dinamik ilişkiden çok daha iyi ve orijinal bi karakter çıkabildi ama bildiğin Zade Meadows 2.0 çıkmış. Yani bilemiyorum biraz hayal kırıklığı yaşadım.
Kitapta iki rakip okulun öğrencileri Cecily Knight ve Jeremy Volkov’un hikayesi anlatılıyor. Standalone.
Jeremy, New York Bratva’sının en önemli ismi Adrian Volkov’un varisi. Okulundaki bir ekibin de lideri.
Cecily, Black Knight kitabında geçen Xander ve Kim’in tek kızı. El bebek gül bebek yetişiyor. Çevresindeki herkese karşı aşırı korumacı davranıyor. Çocukluk arkadaşı Landon’a platonik bir ilgi duyuyor ve ona yakınlaşmak için Jeremy ve ekibinin düzenlediği bir etkinliğe katılıp rakip çete hakkında bilgi toplaması gerekiyor. Jeremy ise bunları yer mi? Tabii ki hayır. Hemen Cecily’i fark ediyor ve başlıyor stalk olayları. Derken de işler geliyor :D
Yasmin Karam, koskoca Sultans elmaslarının sahibinin kızı ve büyük bir mirasın tek varisi. Babası kanser hastası ve çok yakında öleceği için kızını uygun bir aday ile evlendirip işlerini de ona devretmem istiyor. Ancak Yasmin, evlerinde çalışan yardımcı bir kadının oğluna, Aiden’a aşık çocukluğundan beri. Buna rağmen babasına karşı çıkamıyor ve talipleriyle görüşmek zorunda kalıyor. Aiden ise Yasmin’i babası ile konuşması ve biran önce evlenmeleri için zorlamakta.
Julian Faraci, sarhoş baba ve psikopat bir anne ile korkunç bir çocukluk geçirmiş, sürekli en güçlü olmaya çalışan bir adam. Zamanla çalışa çabalaya Ali Karam’ın sağ kolu olmayı başarıyor. Bu sırada da en büyük hedefi Sultans elmaslarının tek sahibi olmak. Yıllarca emek verdiği için bunu kendinde hak görüyor ve elde etmek için de her yola başvurabilecek bir adam.
Bir gün Yasmin ve Aiden’ı yakalıyor ve bu durumdan dolayı Yasmin’i köşeye sıkıştırıyor. Onlara evlenebilmeleri için yardım edebileceğini söyleyerek planını devreye sokuyor. Olaylar da bundan sonra başlıyor.
Emily, yazı dilini sevdiğim bir yazar. Gayet akıcı bir kitaptı. Slow burn ilerliyor olaylar. Okunmasını tavsiye ederim. Beğendim.
