Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir günümde sen vardın yine sancılarla ağıt yaktım! Bu günümde yalnızım Rabbim yalanlara kandım ben… Bir şarkı yaptım dostum oldu arkasından ağlayandım, Ve bulandım duygularla arkasından kalbe kilidi bağlayandım. Anlatılmaz bir gecemde karanlık gökyüzüm var, Evde romantik bir hava dışarda aç yatan var. Söz veripte tutamadın mı geçmişe dönenmi
Bir defter düşün, içi alıntılarla dolu. Hakikate dair ne varsa, bir şiir kitabında rastladığın, bir külliyatta, gazete köşesinde, bir teyzenin yaktığı ağıtta, bir filmin son sahnesinde, bir atalar sözünde, bir babanın evladına nasihatinde, çocuktan aldığın bir haberde, özü olan bir deyişte, Beyazıt meydanında yumrukları havada haykıran genç kızların sesinde, bir nümayişte, maruz kaldığın ikinci el bir söylevde, sana gelmiş ama hiç gitmemiş bir mektupta, bir hamişte, derkenarda, hasıraltı edilmiş, bir kenarda…
Reklam
Bir çok kez öldüğümü biliyorum, Kenarından köşesinden hayata tutunduğumu, Güneşimin günlerce tutulduğunu, Güzel günlerin kısa hikayeler anlatan misafirler olduğunu sonra yok olduğunu. Onlar gidince yok olduğumu, kendimden yoksunluğumu, İnsanın yoksunluğunu, kötü günün kenarda pusu kurduğunu, Akbabanın sessizliğini bilip duymak kurdun uluduğunu. Bir çok kez öldüğümü biliyorum, Ruhum üzerimdeyken öldürüldüğümü, Gözüm açık bakarken dünyaya körlüğümü, Katillerimi bizzat gözümle gördüğümü cinayetin örtüldüğünü, Biliyorum aslında her bir şeyin gerçek yüzünü. İnsanların yüzsüzlüğünü, her şeye rağmen bendeki güçsüzlüğümü, Eksik kelimeli sözlüğümü, Karanlığımın güneşime karşı üstünlüğünü… Sagopa Kajmer
Arkadaşlarla çıktığımız geziden bir anımı paylaşayım cuma neşesi olsun.Abant Gölü'ne nazır bir yükseklikte resim çekinirken manzaradan nasibini almak üzere bir grup daha geldi yanımıza.Kısa bir muhabbet sonrası kenarda pembe çiçekli bitkilerden toplayan birisi aynı zamanda ağzında birşeyler çiğniyordu.Topladığı bitkiyi yediğini sanan arkadaşlar dayanamayıp sordu: O otu mu yiyorsunuz? -Evet,bu bitki gastrite,ülsere iyi geliyor. -Adı neymiş ? Serinkanlılıkla kıvrak bir zeka ürünü şu cevabı verdi: -Gastritya Ben bilimsel adı mı ? falan diye sorarken arkadaşlar o bitkilerden toplamaya girişti.Her bitkiden medet uman saf Anadolu çocukları tam topladıklarını ağzına atacakları sıra "durun ,şaka yaptım " diyen adam bir kahkaha patlamasınnı müsebbibi olmuştu.Topladıklarını elinden atıp hızla arabaya binen arkadaşlar sayesinde saflığın utancıyla oradan uzaklaştık.Orada kalan grubun yüzünde gülücüklerden pembe çiçekler açıyordu.Çok fena tongaya gelmiştik.Gastrityacı amca şayet buralardaysan o bitki gastrite değil ama zekana çok iyi gelmiş.Nasıl bu kadar inandırıcı olabiliyorsun ?
Okudunuz mu bilmiyorum, "Kral Katili Güncesi" serisi... Patrick Rothfuss'un efsane 2 kitapla başladığı ama yıllardır 3. kitabini bir turlu tamamlayamadığı 3 kitaplık seri. Okuduğum en güzel fantastik kitaplardan birinin yazarı olduğu için PAT'i ne kadar seviyor olsam da, yıllardır tüm sevenlerini bekletme konusundaki inatçılığı ile de en
İlk evladım Köksal 1969 yılında ikinci evladım Serdar 1971 üçüncü yavrum Hakan 1973 dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti. 13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
Reklam
Kızlarınıza söyleyin ; Mutsuz oldukları yerde durmasınlar.  Değer görmedikleri zaman kendilleri için şüpheye düşmesinler. Boyun eğmeyi, sessiz olmayı, ensesindeki tokadı ağzındaki lokmaya sebep etmeyi, istenince olmayı, istenmediğinde kenarda durmayı, kabalığa göz ummayı, yalana bahane aramayı, nezaketi hak etmeye çalışmayı sevilmeye koşul saymasınlar. Olmuyorsa zorlamasınlar. Er ya da geç görecekleri gerçekleri anlamamak için, korkuyla, kendilerine dönüp hiç bakmadan, ne güzel olduklarını, ne kıymetli olduklarını unutmasınlar. Kızlarınızın gözünü açın, şımarıyorlar mı bırakın şımarsınlar, ‘kız çocuğudur yapar’a alışsınlar.  Kız çocuklarınızı bırakın pırıl pırıl parlasınlar. Umutla Dolsunlar. Bir Babanın kanadını kırdığı bir kuşsa, hiçbir koca da bilmez o kız çocuğunun kıymetini. Çünkü ”o öyledir !” denilen her çocuk bir erkek çocuğu. Onu öyle de seven hep bir kız çocuğu, hep bir eş, hep bir anne.  Kız çocuklarınıza ”ben böyleyim” demeyi öğretin. Alıntıdır.
Bu satırları okumaya başladığın andan itibaren ben diye bir şey kalmayacak. Ben, senin içinde ben olacağım. Olmalıyım, olabilmeliyim, bu benim son ödevim. Direnme, ön yargı ile yaklaşma, ab-ı hayat özlemi içinde olamayanlar, tutunamayanlar ve ben, anlık mutluluklar peşinde koşan ezikler, ezilmişler. Bu tavrı itici bulma, kinci gözle olaya bakma,
İlhami Algör - Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku İletişim Yayınları, s.34-36 “Müzeyyen,” dedim fısıldayarak, “Müzeyyen, ben ölüyorum.” “Ölen sen değilsin,” dedi biri. Ukala bir sesti. Niyetinin kötü olmadığını sezdim. Masadaydım. Mum hâlâ yanıyordu. Derin bir nefes aldım. Saat kaç olmuştu? Yatsa mıydım? Etrafıma baktım, birinin benim
Hikaye
İsteseydin Verilirdi Herat şehrinde Abdullah zâhid isminde bir zat vardı. Senenin oruç tutması câiz olmayan beş günü hâriç, otuz senedir bütün sene boyunca oruç tutardı. Herkes tarafından tanınır, sözleri kıymetli olup, dinlenirdi. Ahmed-i Nâmıkî Câmî hazretlerinin Herat'a geldiğini haber alıp, hanımına; - Elbisemi getir. Üstad Ahmed
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.