“O harika susuşları ile dünyanın gittikçe artan gürültüsünü, işkence edilenlerin çığlıklarını ve çırpınışlarını tutuşları ve yutuşları. Bütün artan acılara rağmen acaba hayat nasıl sürüyor diye düşündüğüm zaman hatırlıyorum sizleri. Çekilişinizi, köprüleri, ıssız sokakları, izbeleri destekleyişinizi, inzivanızdan iyice emin olduktan sonra, yara’dan sargıyı çözüşünüzü ve o dayanılmaz yaraya kimsenin yardımı olmadan bakışınızı, onu bir merhamet tufanı ile ıslatışınızı ve yeniden sıcakca sarıp koynunuza koyuşunuzu. Böyle miydi acaba?
“Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kafidir… Şimdi anlıyorum ki değilmiş… Yollar görünmez kayalarla doluymuş… Onlara çarpmamak lazımmış… Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını fark edemezmiş… Ta kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar…”
“İyi yahut fena mesut veya bedbaht olmak sırf kendi elimdeydi. Bir kişi bütün bir dünya ile nasıl uğraşabilirdi? Halbuki şimdi dünya ile alakamı hemen hemen kesiyorum.”