Kitap, Nietche’nin zamanın döngüsel bir formda olduğu, olayların bu döngüsellikte sonsuz kere yinelendiği ve bu sonsuz tekrar dünyasında her attığımız adımın dayanılmaz bir sorumluluğun ağırlığı altında olduğu görüşüne karşı çıkarak başlıyor. Yazara göre, zaman lineer bir çizgide ilerlemekte ve döngüsel formdaki ağırlığın aksine, hayatlarımız göz kamaştırıcı bir hafiflik içinde süregitmektedir.
Kitapta olaylar dört ana karakter olan Tomas, Tereza, Sabina ve Franz üzerinden ilerliyor. Tomas ve Sabina özgür ruhlu, Tereza ve Franz ise hayatlarının anlamını başkaları ile kurdukları bağda bulan, daha bağımlı karakterler olarak karşımıza çıkıyorlar. Yazar karakterlerin içini doldurma konusunda çok başarılı zira kendinize en uzak bulduğunuz karaktere hak vermeseniz bile kızamıyorsunuz. Bu karakterler üzerinden hafiflik-ağırlık, ruh-beden, varoluş, ikili ilişkiler, rastlantılar ve hayvan sevgisi gibi kavramlar ele alınmış. Bazı tümevarımsal çıkarımlarına katılmasam da, hikâye ilerlerken yazarın zaman zaman araya girerek felsefi argümanlarını ve karakterler arasındaki anlaşmazlıkların muhtemel sebeplerini okuyucuya iletmesinden de ayrıca keyif aldım.
Romanın arka planında ise Sovyet rejiminin Çekoslavakya'yı işgalini, oluşan baskı ortamının toplum üzerindeki yansımalarını ve karakterlerde yol açtığı dönüşümleri okuyoruz. Varoluş felsefesinin edebiyat ile harmanlandığı bu roman Milan Kundera’dan okuduğum ilk eser oldu, muhtemelen son da olmayacak. Yoğun içerikli olduğu için sindire sindire, keyfini çıkarak okunacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Ben keyifle okudum, tadı damağımda kaldı diyebilirim. Önerimdir.