Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölü, konuşanların gözünde gittikçe değer kazanıyordu. Öyle değil miydi: insan ölünce değeri artmaz mıydı?
Doğa, her zamanki gibi istifini hiç bozmadan, görevlerini yerine getiriyordu. Gerektiğinde rüzgâr estiriyor, gerektiğinde yağmur yağdırıyordu. Sular gelince ırmak kabarıyor, zamanı gelince alçalıyordu.
Reklam
Uygarlık denilen bu acımasız mirası alana kadar hiç titrememişlerdi.
Çok düşünüyorsun, çünkü düşünceyi dünya ile kendi arana koyuyorsun, gözlemden çok gevezelik ediyorsun. Olayları kavramaktan çok önyargıya dayalı fikirler geliştiriyorsun. Gerçeğe karşına çıktığı gibi bakmak yerine burnunun ucuna koyduğun renkli camların ardından bakıyorsun, mavi gözlüklerin ardından bakınca dünya senin için mavi, sarıların ardından bakınca her yer sarı, kırmızı camların ardından bakınca lal kırmızı diğer renkleri kızıla boyuyor... Algını sen kendin fakirleştiriyorsun, çünkü oraya koyduğun şeyden başkasını göremiyorsun: Önyargıların. ... Yeterince düşünmüyorsun, çünkü düşüncelerin işporta malları gibi, yeterince analiz etmediğin için beylik sözleri, düşünceleri, gerçek sandığın basit görüşleri durmadan yineleyip duruyorsun. Önyargılar kafesine kapatılmış bir papağan gibisin. Çok düşünüyorsun ve yeterince düşünmüyorsun, çünkü kendinden düşünmüyorsun.
Aslında o toprakların sahipleri Kızılderililerdi, oysa uygarlık geldiğinden beri herkes onlara kötü davranıyordu.
Reklam
— Ne istiyorsun benden Kanau? Adama ilk kez adıyla sesleniyordu. — Hiçbir şey, yalnızca konuşmak... Seninle dost olabilir miyiz? — Benim dostluğum ne işe yarar ki? — Hiç olmazsa güvenebileceğim biri olurdu.
609 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.