Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

17. Yüzyıl Felsefesi

Ahmet Cevizci

17. Yüzyıl Felsefesi Sözleri ve Alıntıları

17. Yüzyıl Felsefesi sözleri ve alıntılarını, 17. Yüzyıl Felsefesi kitap alıntılarını, 17. Yüzyıl Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Descartes'ın varoluşunun nedeni Tanrı'dır."
Sayfa 198
John Locke
Her şeyden önce , Bir şeyin herkes tarafından tasdik veya kabul edilmesinden , mantıksal olarak onun doğru olduğu sonucu çıkmaz. 
Sayfa 457Kitabı okudu
Reklam
Modern filozoflar, Kant’a kadar “insanın bildiği şeyleri nasıl bildiği” ile ilgilenirken Kant ile birlikte “Neyi bilebilirim?” sorusu gündeme gelmiştir. Bu ana kadar ki durumun sebebi dönemin filozoflarının yöntem takıntısından gelmektedir. Bacon, Descartes,Hobbes, Spinoza, Locke, Berkeley ve Hume’da bunları görmekteyiz.
Sayfa 30
İdoller
Bacon'a göre insanlarda kendi düşünce ve kararlarını destekleyen şeyleri görme, kendi düşüncelerine karşıt olanları görmezden gelme gibi bir eğilim vardır. Yine insanlarda birtakım sonuçlara, sabırla delil toplamaya devam etmeden, aceleyle varma gibi doğal diye niteleyebileceğimiz bir telaş vardır.
Thomas Hobbes
"Gördüğü olayların nedenini merak etmek, insan doğasına özgüdür; bazı insanlarda daha fazla, bazılarında daha az; fakat en azından bütün insanlar kendi iyi ve kötü talihlerinin nedenlerini bilmek arzusundadırlar."
Reklam
Francis Bacon, "Bilgiyi, merakı gidermek için değil de, güç için istemek gerektiğini" söylerken, "ona kendisiyle hoşça vakit geçirilecek bir fahişe olarak değil, soyun bekasını temin eden şefkatli bir anne olarak yaklaşmak" gerektiğini söylemişti.
Spinoza'nın ateist damgasını yemesine neden olan Tanrı'yla ilgili, geleneksel Tanrı tasavvurlarına tamamen aykırı olan radikal görüşü, panteizmi temele alınarak, öyleyse şu şekilde özetlenebilir. Tanrı'nın duyguları, plan ya da amaçları yoktur; dahası onun özgür bir iradesi de bulunmamaktadır. Tanrı, zihinsel olduğu kadar fiziksel bir varlık olup, dünyadan hiçbir şekilde ayrı değildir. Onun adalet veya iyilik benzeri birtakım asli ahlaki özellikleri bulunmamaktadır.
Sayfa 317
Baruch Spinoza
Bütün bunlardan hareketle, onun hayatının şiddet ve fanatizm temeli üzerinde kesişen münzevi, sessiz ve tefekküre adanmış bir hayat olduğunu söyleyebiliriz. O, işte bunu doğrularcasına, Tractatus de intellectus emendatione'nin ilk cümlesine "Deneyimlerim bana gündelik hayatta sık sık olup biten şeylerin boş ve yararsız olduğunu öğrettikten sonra...." diyerek başlamıştır. İşte bu yüzden, Spinoza felsefeyi boş ve yararsız olmayan şeylerin öğrenileceği veya keşfedileceği bir alan olarak görmüştür. Nitekim temel eseri Etika'nın son cümlesinde "Güzel olan her şey zordur ve ender bulunur" diye yazar.
Sayfa 290
Doğanın sömürülmesi, bütün çağlar boyunca doğayla özdeşleştirilmiş bulunan kadının sömürülmesiyle el ele gitmiştir. En erken dönemlerden beri doğa müşfik ve besleyip büyüten bir anne olarak ama aynı zamanda vahşi ve dizginlenemeyen bir dişi olarak görülürdü. Ataerkillik öncesi çağlarda kadının birçok yönü, bir tanrıçanın çok sayıdaki tecellisiyle özdeşleştirilmişti. Ataerkil yapı altında iyi kalpli doğa imgesi, edilgen bir imgeye dönüştü; oysa doğanın tehlikeli ve vahşi olduğu görüşüne, sonradan erkeklerin egemenliği altına giren kadın düşüncesi yol açmıştı. Aynı zaman da kadın, erkeklere göre daha pasif ve ona tabi olan cins olarak betimlendi. Sonunda Newtoncu bilimin doğuşuyla, kadının çalıştırılması ve sömürülmesinin yanı sıra, doğa da çalıştırılabilir ve sömürülebilir mekanik bir sistem şeklinde anlaşılmaya başlandı. Kadın ve doğa arasında kurulan bu antik bağ, bu şekilde kadının tarihi ve doğanın tarihiyle birbirine eklemlenmektedir.
Reklam
Turkey 404 not found
Gerçekten de Hobbes, modern dünyanın problemlerinin, geleneği tamamen bir kenara bıraktıktan sonra, ancak akıl ve bilim yoluyla çözülebileceğine yürekten inanıyordu.
17. Yüzyılın bütün büyük filozoflarına göre hakikat, dini otorite veya kutsal metinler tarafından aktarılan bir şey değildir; hakikat, akla dayalı, özgür ve tarafsız araştırma ile keşfedilen şeydir. Buna göre, filozofun bakışı doğaüstü alana yönelmek, tefekkürü, ilahi varlık alanını konu almak yerine, artık yeryüzüne yönelmek, doğal varlık alanını konu almak durumundadır.
Baruch Spinoza
Sözgelimi Spinoza gündelik konuşmada geçen terimlerin kavrayış gücümüz, anlama yetimiz açısından çoğu zaman vazgeçilmez bir önem taşıdığını söyler. Bu, felsefe ve din açısından daha da büyük bir önem kazanır. O, bu bağlamda Tanrı kavramımız çoğunlukla antropomorfik bir Tanrı kavrayışı olduğunu, imgelerle antropomorfizmden vazgeçilmesi durumunda, "Tanrı" sözcüğünün, tektanrılı dinlerde söz konusu olan anlam ve çağrışımlarını yitirip, mümin için, geriye, kişisel olmayıp en yüksek derecede soyut olan bir Yaradan düşüncesi kalacağını ileri sürer. O, böylesi bir analiz ve sorgulamayı sadece Tanrı kavramı ve onunla ilgili hakikat için yapmamıştı Benzer bir analiz ve incelemeyi, doğa ve kendimizle ilgili hakikat, toplumun en yüksek ilkeleri, dinî hayatın özü ve iyi hayatın doğası için de gerçekleştirdi.
Sayfa 278
1
Ortaçağ düşüncesinde insan, başka her şey bir yana günah işlemiş, işlediği günah nedeniyle Tanrı'nın cennetinden kovulmuş ve dolayısıyla düşmüş bir varlıktı. Ortaçağ felsefesinde meseleye bu şekilde yaklaşıldığı içindir ki, Tanrı'nın cennetinden sürülmüş yaratıklar olarak insanlar, bireyler veya bireylerden müteşekkil bir halk olarak değil de, kul olarak tanımlandılar. Dahası, ortaçağ düşüncesi bu dünyayı biricik ve iyi bir Tanrı tarafından yaratılmış ve yönetilmekte olan bir dünya olarak görür. Bu statik ve değerden yoksun dünyada insana düşen şey de doğallıkla kendisine biçilen role, onu hiç sorgulamaksızın, itaat etmektir.
Şu dört şey, dinin doğal kökenini oluşturur: hayaletlere inanmak, ikincil nedenleri bilmemek, korkulan şeylere bağlılık ve geçici şeyleri haberci olarak kabul etmek.
Sayfa 144
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.