Vapurdan önce indik birbirimizden, kürekçi mahlâsıyla geçsem ne çıkar sevda içinde yüzmediğim denizi? O halat öyle mi atılır,
yürek öyle mi bağlanır bir yüreğe?
Kara sözler karada bırakılır açılırken denize söz karada hafifse denizde ağır, işte deniz bile batıyor, sözler karşıya vardı, ara sıra adalara bak açılırsın diye suya saldığın anılar bile göğün denizinde battı! Başkasının denizinde batanlar görünmez olmayı bilirler, ya ben kimin denizinde..
Üç yanım kara benim bir yanım ıssız denizsiz, vapursuz, yolcusuz, susuz... Eski denizleri karaya bağlarlar da böyle, eski seferlerden kılıç artığı birkaç hatıra bırakırlar yanlarına, küreğe çarptırılmış gibi, öyle yalnızım karada, ne bir sarhoş gemi, ne martıların tuhaf sesleri, anlaşılmasın diye bu yalnızlık seferinin karada geçtiği, denize sürdüm şiiri, belki kılavuz, belki bir seferî...
Boğulayazdım karanın sözleriyle açıldığım şiirde!
Bu sabah şu denizi kirala, mavi
mavi hatırlayalım birbirimizi,
bu öğlen güneşi kirala da bir
daha soğukluk girmesin aramıza,
bu ikindi tembelliği kirala, belki
gölgesinde kedin olurum senin,
bu akşam bahçeyi kirala, elimizde
büyüsün gül, menekşe, yasemin,
bu gece uykuyu kiralarsan rüyama
yalnız senin gözlerini konuk ederim,
bu bahar bu gövdeyi kirala, vücut
kitabında tozlandı kelimelerim.
…
Bu yaz bu sokağı kirala, kapıları
aç, yalnızlığı yalnız bırak odalarda
Kıralama bu şiiri, şairin olurum yoksa!
Çekip gidecekse dokunaklı mecazların
yurduna bir gün, bir ormanda geçsin
İsterim bu şiir ve “Kendinin Avcısı” olsun
şair, kimseler onu bulmadan önce!
Bu şehir yarıda kalacaksa ıssız kalsın
isterim, benim de sessizlikten başka
bir anlam bulamayan şu kelimelerim
ve kağıttan bedeni şiirden ince
ruhuna iliklensin “Yerleşik Yabancı”nın!
Bu şiir bir şeye benzeyecek en çok
unutulmuş bir şehre benzesin isterim
hiç kimse görmemiştir çünkü orada
İnce çatılı aldığına acıyı siper edip
evinin yolunu gözleyen yakışıklı bir “Gezgin”!
Gençtim: Bugün dalgalıyım, yarın durulurum!
Güneşliydim: Biraz yağmurluyum, hemen kururum!
Paslanda içimde küpeşte, güverte, kamera, şimdi
eski bir gemi bir denizin nasıl doldurmuyorsa,
Doldurmuyor bazı hayatlar da kısacık bir şiiri!
Dünyayı hiç böyle hayal etmemiştik biz!
İyiydik, yoksul değildik bu kadar değildik hiç;
adam çoktu, zaman çoktu, hayal çok
daha çoktuk dünyanın az olduğu zamanlar
yeni bir hayal çıkıncaya kadar şehirde
yine aynı gözlerle dolup taşardı sinemalar
filme gitmezdik ki biz bir hayal seyrederdik!
Uçaklar üstümüzden uçuyordu, o kadar
Vapurlar dalgacı, trenler kederli oluyordu,
hiç kanatlanmazdık ki biz ulaşmak için
Ayrılanlar filmin sonunda nasılsa kavuşuyordu!
Ulaşmak kolay şimdi kavuşmaksa zor
dünya yollara düşmüş herkes gidiyor
Nereye? Bir hayal arasa bile vermeden
bir filmden diğerine koşturur gibi böyle?
Bir şehre gitmezdik ki biz bir hayale giderdik!
Gözlerim dolup taşıyorsa yeniden, ne filmin sonu
acıklı ne de geri dönüyor şehirlerini ruhu,
gözlerinde bir şehrin çocukluğunu gördüm ben,
adam gibi biri kadının hayalini paylaşıyordu.