Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akıl Aşk ve Ötesi

Ahmet Turgut

Akıl Aşk ve Ötesi Sözleri ve Alıntıları

Akıl Aşk ve Ötesi sözleri ve alıntılarını, Akıl Aşk ve Ötesi kitap alıntılarını, Akıl Aşk ve Ötesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ana vatanında "Ayn-Şin-Kaf" harfleriyle yazılan "aşk" kelimesi, sarmaşık bitkisini anlatan "aşeka" kökünden türetilmiştir. Zira sarmaşık her neye tutunursa, can suyunu emer ve usul usul öldürüp onu kendisine katar. Benzer şekilde aşk da âşığına tutunup yücelir ve nihayetinde bineğini öldürüp onu hüviyetine alır. Tam da bundan sebep, her âşık kendi taziyesini bekler; ismiyle müsemma "aşk" olabilmek için... Evet!.. Lafzının ortaya çıkış şekli dahi şahittir. Aşk, kime uğrarsa onu kendisine benzetir. Bu yüzden aşka düşmenin kemâli bizatihi aşk olmaktır, âşık olmak değil...
Sayfa 137Kitabı okudu
Ne hoş bir ifade...
Peygamber Efendimizin (sav) Hz.Hatice Validemize (ks) "Kalbimin Rızkı" diye hitap etmesi...
Sayfa 145 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Özetle; insan sevgisinin temeli, Allah sevgisidir. Allah’ı sevme iddiasında bulunan her gönül, bu iddiasını insanla hizmet ederek ispata başlayabilir. Benzer şekilde insan sevgisinde rüşdünü ispat edebilen gönüller, Rabbin sevgisini daha yoğun cezbederler. Beşeri aşka gelince?... Batanlara bağlanmaktan fırsat bulup batmayan Bakiye (cc) yönelemeyen gönüller, türlü tutku ve heveslerini aşk-ı hakikinin önünde barikat edinirler. Haliyle kişi, kalbine dikkat etmelidir. Gönül hanesini-batması mutlak olan-batıl misafirlerle doldurmak yerine, onu asli sahibi olan Hakk'a ayırmalıdır. Zira kelám-ı kibarda belirtildiği üzere. "Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan." Aynı bahsin ikinci vaazı, beşeri aşkı bu kez barikatları aşıp hakikati aramanın vesilesi eyler. Zira aşkı kendisi gibi bir beşerde tanımaya başlayan kişi, beşeri düzeydeki aşk tecrübesini ilâhi olanla buluşturabilirse, mecaz hakikate inkılap eder. Bu yönüyle beşeri aşkı tatmak, ilahí aşkın provasıdır âdeta. Nitekim irfani geleneğimizin tüm kurucu metinlerinde aşkın her iki hâli de işlenir ve beşeri aşkı talimgah edinen insan, asli tatbikat için ilâhî aşka davet edilir.
Sayfa 170Kitabı okudu
Nitekim Kur'an, "Tabibu'l-Kulûb" (Kalpler Tabibi) olan Peygamber Efendimizin (sav) o seçkin ve mutahhar kalbine nazil olmuş¹ ve hastalıklı kalpleri temizleyip pak hâle getirerek, onları -kendilerine ilâhî nimetler verilen- Nebilerin, Siddikların, Şâhitlerin ve Sâlihlerin dosdoğru yoluna kila vuzlamayı gaye edinmiştir. Yine ilgili tüm âyetler şahittir. Kur'an-ı Kerim, "kalp" ke limesinin barındırdığı değişkenlik vurgusuna binaen, kalbin her koşul altında Rabbine yönelmesi ve bunda kararlılık sergileyebilmesini hayatın en temel imtihanı olarak vazeder.
Bir kimsenin "kalbini kazanmak" veya "kalbine girmek" onun güvenini temin etmektir.
Nitekim görmek gözün, işitmek kulağın, koklamak burnun, bilişsel faaliyetler beynin yetisiyken; görmenin basiret, işitmenin vicdan ve koklamanın sezgi üzerinden üst ve olgun bir etkinliğe dönüşmesi misali, akletmenin en yetkin-sağlıklı-kamil şekli de kalbi olandır.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Tüm zamanların en teshirli kelimesidir "aşk". Her nerede anılsa, dikkatleri üzerine çeker. Kâh kulaktan kalbe iner, kâh satırlardan sadra akar. Ötelere çağırır talibini, diyar diyar gezdirir, nice gönüllerde konaklatır. Kalem onu yazar, kelâm onu söyler. Zamana meydan okuyan destanlar, şiirler hep aşktan devşirirler gıdalarını. Sitemler dahi "Aşk olsun!.." ile başlar. Cümle dertleri göze alanlar, "aşk ile" zorlu işlerin ucundan tutarlar. Kararlılık beyanı, "âşığa Bağdat sorulmaz" sözüyle ete kemiğe bürünür. Coşkun gönüllerin ele avuca sığmazlığı, ancak "aşka gelmek" ile anlatılır. Evet.. Aşk, dokunduğu her şeye kendi rengini verir. Rağbet harikasıdır o. Bu yüzden taklitleri dahi itibar görür. Öyle tutku, saplantı" gibi marazi hâller, "aşk" namıyla müdavim avlar. Aşkın iki gönül arasında yaşandığını unutanlar, bedenlerin birbirini çekmesini "aşk" deyip anlatırlar. ….
Sayfa 135Kitabı okudu
Kamusal-sosyal planda muhtaç olunan düşünce hürriyeti, fikirlerin rahatlıkla konuşulup tartışılabileceği bir ortam ister. Böylesi bir ortamın tesisi için adalet kadar bireyler ve kesimler arası sevgi-güven ilişkisinin de ihya edilmesi gerekir. Nitekim hemen herkes, düşünce hürriyetinin sosyal-kamusal veçhi hakkında değişik düzeylerde farkındalığa sahiptir. Ama bahse konu hürriyetin enfüsî-içsel plandaki karşılığı o kadar ilgi çekmez. Oysa hayli sinsi bir bela olan “düşüncenin içsel nedenlerle baskılanması" sorunu, yetkin akledişlerin önündeki belki de en büyük engeldir. Üstelik “bağımsız düşünebilmek için hem sosyal planda, hem de enfüsî mânâda düşünce hürriyetini kazanmak gerekir. Hülasa; aklının hayrını görmek isteyen kimse, öncelikle kendisine rağmen düşünebilmek zorundadır.
Aklı yetkin-sıhhatli kullanmak ile kalben arı duru oluş arasındaki örtüşmenin irfânî mesajı ise hakikat yolunda derinleşebilmek ve yakine erebilmek için öncelikle manevi temizliğe muhtaç olduğumuzdur. Bu temizliğin ilk aşaması ise her yönüyle "düşünce hürriyeti" elde ederek "bağımsız düşünebilmek" nimetine ulaşmaktır.
"Aşkın edebi" ise en öz ifadeyle batanları, Baki olana tercih etmemektir.
Sayfa 186Kitabı okudu
Reklam
Aklın varlığıyla işlevi arasındaki ilişki; bizi "ilim-irade-kudret" kavram üçlüsünü idrake de yönlendirir. Asgari kelimelerle ifade etmeye çalışırsak; "ilim", insana iyinin ve kötünün bilgisini sunar. Lakin ahlâkî-irfânî-kültürel planda hangisinin seçilip uygulanacağı ancak "irade" ve devamında gelen "kudret" sayesinde ortaya çıkar. Buna göre "ilim", eylemeyi bilmektir. "İrade" eylemeyi is temek, "kudret" ise eyleyebilmektir. Hâliyle vahiyde sıklıkla yinelenen, "Akletmiyor musunuz?" ikazı, bir açıdan da "Bildiğiniz hâlde neden istemiyorsunuz?" ve "Bilip istediğiniz hâlde niçin yapmıyorsunuz?" misali detay sorgulamalar içerir. Bahse konu sorgulama, "akl" kökünde gizlenen "bağlamak” mânâsına atıfla; “Bilginizi iradeye, iradenizi kudrete bağlayın!" vaazıdır aynı zamanda.
Divânü Lugâti't-Türk'e bakarak 11. asır Türkçesinde "domuz yavrusu" mânâsına geldiğini öğrendiğimiz "çocuk" kelimesi ise insan yavrusunu anlatır oldu.
Akl-ı Meaş / Akl-ı Mead
"...akl-ı meaşın yemek içmek konusunda yegane muradı,açlığını gidermenin yolunu bulmaktır. Akl-ı mead ise helalinden kazanarak temiz rızkla doymanın ve rızkını paylaşmanın yolunu arar. Zira bilir ki; hikmet kuşu helal lokma ile avlanır..."
Sayfa 44 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Düşünce hürriyeti ve bağımsiz düşünebilmek nimeti, türlü bedeller ödenerek elde edilir. Yürek kârıdır, sabır ve ille de cesaret ister. Nitekim böylesi bir cesaret sergileyebilen kişi, mazide kalmış on yıllarını, belki de tüm ömrünü beyhude yere tükettiği ihtimaliyle yüzleşmeyi göze almalıdır. Yine unutmamalıdır ki; bu azim pişmanlıkla kendi içinde baş edebilse dahi, vahyin yine "fetâ" olarak zikrettiği Ashab-ı Kehf'in başına gelenler misali, evvelki sosyal çevresi tarafından lince uğrayabilir. Kınanıp dışlanmanın da ötesinde, sırf bu yüzden maişet düzeni bozulabilir ve alıştığı her şeyden uzaklaşmak zorunda kalabilir. Keza "La fetâ illa Ali, la seyfe illa Zülfikår" hadisi, akıl sahiplerine bahsimizle ilgili işaretler de vazeder. Kudret ve cesaret timsali kılıçlar içerisinde emsalsiz olarak vasfedilen Zülfikår, kendisi gibi bir yiğidin/fetânın bulunmadığı nebevî tescille sabit olan İlmin Kapısı'na (kv) emanet edilmiştir. Bu durum dahi anlamak isteyenlere hâl dilince yineler. Yakine ermek türlü cephelerden cesaret ister. Bedeller karşısında sarsılmayacak irade arar ve ismiyle müsemma "zeki" insanlara nasip edilir.
109 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.