Hepimiz buzdağlarıyız. Soğuk olduğumuzu kastetmiyorum, anlatmaya çalıştığım şey büyük bölümümüzün yüzeyin altında olduğu ve gizli yanlarımızın Titanic gibi batabileceği.
İnsan dünyasında tanımlanamaz şeyler varlığını net bir şekilde bilinebilir şeylerle bir arada sürdürüyordu ve insanlarla ilgili açıklanamayacak gizemler vardı.
Artık içimde kardeşlik sevgisinin kırıntısı bile kalmadı. Dahası, kardeşler arasındaki derin sevginin doğuştan geldiğine ve kaçınılmaz olduğuna, bu sevginin yokluğunun ona sahip olmayan kişiye leke sürdüğüne de inanmıyorum. Genetik bir zorunluluk değil, bir tür toplumsal şantajdır, kardeş sevgisi denen şey.
Geleneksel dünyada, dönüşümün, türlerin dişisi için erkeğinden daha kolay olduğu bilinir. Bir kadın babasının evinden çıkar, adını eski deri gibi sıyırıp atar ve bir gelinlik gibi kocasının adını giyer. Bedeni değişir, başka bedenleri kapsayıp dışarı atacak hale gelir. İçlerimizdeki başka insanların geleceğimize hükmetmesine alışkınızdır. Belki de bir kadının hayatı bu dönüşümler sayesinde, bu kapsamalar ve dışarı atmalar sayesinde anlam kazanıyordur, ama bir erkek için tam tersi geçerlidir.
Başlangıçta her zaman yatıştırılacak bir acı, iyileştirilecek bir yara, doldurulacak bir delik vardı. Sonda da her zaman bir başarısızlık - devasız bir acı, iyileşmeyen bir yara, geriye kalan hüzünlü bir boşluk.
Başlangıçta her zaman yatıştırılacak bir acı, iyileştirilecek bir yara, doldurulacak bir delik vardı. Sonda da her zaman bir başarısızlık - devasız bir acı, iyileşmeyen bir yara, geriye kalan hüzünlü bir boşluk.