Ben altıncı koğuştan çıkamadım. Kimsenin işine karışmayan, özünde iyi birisi olmasına karşın hiçbir kimseye iyiliği dokunmayan bana bulaşmayan yılan 40 yıl yaşasın diyen aydın doktorumuz ilk kez kasabada gerçek anlamda zeki ve sohbet etmeye değer biriyle karşılaşır fakat bu kişi de hastanenin ruh sağlığı merkezinde yatıyordur. Aslında kasabadaki tek zeki kişi bir delidir.
Dini, siyaseti, ekonomiyi, tanrıyı, duyguları ve pek çok şeyi sorgulatan kitap aynı zamanda betimlemesiyle sizi o parmaklıkların ardına çeker alır. O hastanenin, duvarların, hastaların her biri sadece gözümün önüne gelmekle kalmıyor hepsinin kokusunu hissediyorum hala. Çaresizliği, adaleti ve kurulu düzenin bozulmasının zorluğunu öyle güzel işlemiş ki 68 sayfalık kitap sanki ciltlere sığmayacak bir anlatım zenginliği ile dolu.
Bir defa sorgulamaya başlayınca insan arkası geliyor ve doktorumuza bir defa sorgulatmayi başaran hastamız, doktorun ezberlerini bütünüyle yıkıyor.
Kitabın etkisinden uzun süre çıkabileceğimi zannetmiyorum. Kitabı bitirince farkına vardım ki hepimiz altıncı koğuşta yaşıyoruz.