Amok Koşucusu, Stefan Zweig kaleminden çıkmış, pişmanlığın verebileceği acıyı iliklerinize kadar hissedebileceğiniz şekilde müthiş tarif edilmiş psikolojik bir hikaye. Kitap kibirli bir kadının yardımını reddeden bir doktorun sonrasında çektiği pişmanlık sonucu "Amok" denilen bir hastalığa yakalanması konusunu ele alıyor. İnsanın aklıyla vicdanıyla arasındaki yaman çelişkinin, intiharın, insanın en karanlık kuytularının öne çıktığı bu eserde Zweig, insan psikolojisi üzerindeki ustalığını gözler önüne seriyor. Okumanızı şiddetle tavsiye ettiğim bu kitapla başbaşa bırakıyorum sizleri.
...
Sanki hikaye boyunca sağa sola bakmadan koşan benmişim gibi hissettim. Keşke ah keşke daha farklı bitseydi dediğim bi sonla karşılaştım, içimde bi burukluk oluştu, bir eksiklik var gibi. Ama doktorun önce ona şehvet verse de sonrasında onu acı bir ızdırap ile herşeyin sonuna sürüklediği yüklerinden kurtulması gerekti. Doktor, kadının onuru için sakladığı sırrı bir ömür taşıyamazdı, bedeni bu yükü kaldıramazdı ve o yüzden en sonunda bütün yükü bedeniyle beraber tabuta attı, acı dolu yük kadın ölünce bile peşinden gitti. Herşey bir sır olarak kaldı. Gazetelerde garip bir kaza olarak geçti, ama gemideki yabancı hiçbir şeyin kazayla olmadığını biliyordu. O da doktor gibi bu sırrı saklayabilir miydi?