Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbrahim Bursevi

İbrahim Bursevi
@Ibrahim171
Vaktini senden nefret edenden, nefret ederek geçirme
Lisans
48 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Evet, imajinasyon dünyamız pıhtılaşıp dondurulduğu için başkaları ürettikleri şeyleri bize empoze edebiliyor. Gece saat on ikiye bire kadar oturup film seyredebiliyoruz. Modern nörofizyolojik araşturmalar, uyumadan evvel en son seyretmiş olduğumuz görüntülerden dolay, televizyonu kapatmış olsak bile şuuraltmızda o filmin devam ettiğini söylemektedir. Bir bakıma modern insanın rüyaları bile işgal altınd. Birçok insan geliyor, hocam ben bir turlü rüya göremiyorum, manevi rüyalar göremiyorum, diyor. Neden? Çünkù rüyaların bile işgal altında. Rüyalarını işgalden kurtar ki kendi maneviyatın başlasin. Modem insanın problemlerinden biridir bu.
Sayfa 94
Reklam
Semâ, işitme kültürü bu açıdan gerçekten önemlidir. Arif kelâmı önce işitilir; kulaktan içeri girer o nutuk, çünkü arifin kelâmı dölleyici kelâmdır. İçinde enerji taşır. Logos spermaticus, diyor buna Aristo, "Gerçek söz gebe bırakır." Öyle bir kelâm ki kulaktan içeri girdiğinde kalbi döllüyor ve kalbi döllediğinde, "veled-i kalp" yani kalp çocuğu doğuyor. Kalp çocuğu doğduğu zaman, o kişi tekâmül basamaklarında ilerliyor. Arif olmayanların sözleri ise bu kulaktan girip öbür kulaktan çıkan, dölleme gücüne sahip olmayan kelâmlardır. Onların bir tesiri olmaz, silinip, kaybolup giderler. Onun için ârifin kelâmı hakkında, Arifin her bir sözün duymaya insan gerek Sanma ki âlemde hayvan olar anlar bizi diyor Niyazi Misrî bir şiirinde. Arifin sözünü duymaya kulak gerek, dolayısıyla insan gerek, her kulak bunu işitemez.
Tasavvufi eğitimde semâ çok önemlidir. Bugün dahi aşını televizyon seyretmenin çocuklarda imajinasyon zayıflığına sebebiyet verdiği, kimi araştırmacılar tarafından dillendirilmektedir. Çünkü televizyonda herhangi bir bilgi, bir görüntüyle beraber verilmekte ve siz o görüntüyü hazır kalıplar olarak almaktasınız. Annesinden, babasından, dedesinden ya da ninesinden masal dinleyerek büyüyen çocuklarda ise durum farklıdır. Beş-altı yaşında bir çocuğu alın, kulağına bir şeyler söyleyin. Çocuk önce şöyle bir dalar... İşte o dalma noktası çok önemlidir. Çünkü gözünün önünde o an bir film çeviriyordur. Sizin verdiğiniz bilgilerle, kendi hayalini kuruyordur. İmajinasyonu aktif hale gelmiştir. Hem beynini hem de kalbini çalıştırmaya başlamıştır. O kişiden daha sonra sanatçı çıkabiliyor, şair çıkabiliyor, başka yetenekler çıkabiliyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Kulak medeniyeti" idik, “göz uygarlığı” olduk. “Göz, yol göstericidir; kulak yol buldurucudur." diyor Hz. Mevlânâ. Bunun için mi düşünemiyor, "yeni şeyler” söyleyemiyoruz? Semâ yani işitme, tasavvufta gerçekten çok önemli bir husustur. Aslında geleneksel eğitimde işitme çok önemlidir, işitmenin ardından görme gelir. Görme ameliyesi önce kafa gözüyle başlar, ardından tamamen kalp gözü veya bazı geleneklerde üçüncü göz olarak tabir edilen gözün açılmasıyla sürer ki gerçek görme odur. Aksi takdirde, görmek ve bakmak ayrımı olur. Zira her bakan görmez. Bu Kur'ân-ı Kerim'de dahi ifade edilir: "Ey Habibim! Onları sana bakar görüyorsun ama onlar seni görmüyorlar."
İmam-ı Âzam'ın talebesi İmam Muhammed, ders yaparken sıra zekât bâbına geldiğinde duruyor, “Arkadaşlar! Bu bâbı size okutamam ben!” diyor. Neden? “Çünkü zengin değilim, zekât vermiyorum, çok fazla muhtaç da değilim zekât almıyorum, dolayısıyla ben zekât mevzûsu değilim. Zekâtla benim bir işim yok, ne vericiyim ne alıcıyım. Bir gün zekât alırım veya veririm, o zaman bu bâbı size okuturum."
Sayfa 92
Reklam
İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez
Sayfa 51
Insan kendini gösterecek bir şey yapmazsa yavaş yavaş unutulur gider.
Hz. Mevlânâ'nın temel vurgusu, insanın ilâhî kaynağına vurgudur. Bugün kutsallık dışı düşüncelerle insanın kutsallığını bozdular. İnsanın, doğanın bir büyüsü vardı, hepsini bozdular. Oysa o kapıda edeb erkân vardı, taşa bile tekme atılmazdı. Aile hayatında bir ince zevk âdâbı vardı. Bu zevk, hümanist felsefeyle terminolojik açıdan uyuşur gibi görünse de aslında tamamen zıttır. Hümanist felsefe, insan mebdeini inkâr edip, her şeyin insan eliyle yapılabileceği iddiasında ortaya çıkan bir akımdır. Gerçek insan, bu değildir. Nitekim bazı düşünürler, nihayetinde Húmanizmin insana, insan düşüncesine darbe vurduğu görüşünü savunmaktadırlar.
Hatırlarsınız, Kemal Derviş Türkiye ekonomisini düze çıkarsın diye anavatanına davet edildiğinde, önce verileri incelemek üzere çalışma odasına kapanmıştı. Birkaç gün sonra o odadan çıkıp ilk açıklamasını yaptı: “Beyler! Türkiye'nin sorunu ekonomikmiş gibi gözüküyor oysa psikolojik…..” derken neyi kastediyordu acaba? Gazete köşelerinde unutulup gitti bu söz. Psikofilozofik referanslarındaki tıkanma mı kastedilmişti? Ve o kastedilen sorunun çözümüne Mevlânâ'nın bir katkısı olamaz mıydı? Bilinmiş olsaydı, çözüme katkısı olacağından eminiz.
Reklam
"Eğer ruhumuzu binbir istikamete çevirmek istersek her çalışmamız derin bir sıkıntıya sebep olur. Teşebbüs aşamasında terk edilen çabalar ise şuurumuzda zararlı bir tefekkürden başka bir şey oluşturmaz. Michelet, De Goncourt'a şöyle derdi: ‘Otuzlu yaşlarımdayken fazla meşguliyetlerimden kaynaklanan şiddetli bir migrenden muzdariptim. Artık okumamaya ve bizzat kitap yazmaya karar verdim. O günden itibaren her sabah kalktığımda ne iş yapacağımı kesin ve net bir şekilde bilirdim. Zihnim yalnız bir konuda çalışmaya yoğunlaşırdı. Başımın ağrısından bu şekilde kurtuldum!' Gerçekten de böyledir. Birçok işi birden yapmaya girişmek muhakkak şiddetli bir yorgunluk meydana getirir. Her şeyi sırayla ve mükemmel şekilde yapalım. Sadece süratle ilerlemek için değil, aynı zamanda yorgunluktan kurtulup tamamlanmış işlerin büyük mutluluğuyla lezzet bulmak için de yegâne vasıta budur." (Payot)
Sayfa 346
498 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.