“Ana dili “Türkçe” olup da, Grek-Latin-Kilise diyarına mahsus “fikriyatı”, bu diyara mahsus “ölçüler” ve “değerler” itibariyle “okuyarak”, Anadolu’ya “gömlek biçenler”in “fikri ahvali”, kısaca söylersek, “iki arada bir derede kalmışlık” şeklinde özetlenebilir.
Bu halde bulunan “düşünce ehli”nin, herhangi bir coğrafya itibariyle, “yeni ufuklar tesis eden” ve “çığır açan” fikri ürünler” vermesi imkansızdır. Son birkaç yüzyıldaki “fikri ahvalimiz”, ne yazık ki bu düşünceyi doğrular niteliktedir.”
"Sophronei, gnothi seauton" söyleminin anlamımı, Eflatun'un "fikriyatı" itibariyle, Türkçe'de, "yaklaşık" olarak şöyle ifade ederiz:
"Tanımayı örten iştah ve öfkeden nefs'ini arındırarak, nefs'ine mahsus 'öz'ü' gör.
"Anadolu Türk kim'liği" nin esası, "Türkistan'dan gelen kelam"dır.
"Türkistan' dan gelen kelam", "insan' ın özü" dür.
"insan'ın özü", "mutlak" tır. "Anadolu Türk kim'ligi", bu nedenle "evrim"e, "devrim"e, "değişim"e tabi olamaz; çünkü,
"insan'in özü"nün "öte'si" mevcut değildir.
"Evrim", " devrim" ve "değişim" için, "öte"ye ve "son'ra"ya ihtiyaç bulunur.
"Anadolu Türk kim'liği", bu itibarla, "aslen doğduğu dem'de" dir; "her dem, aynı' dır", "her dem, taze'dir", "her dem, yeni'dir".
"Türkistan'dan gelen kelam"dan, "Anadolu'ya mahsusen",
"aslen doğ'ulur": "aslen doğan", "insan'dır"."
Grek-Latin-Kilise diyarının dillerinde, "tefsir" e karşılık gelen sözcük, "hermeneutik" dir. Sözcük, Grekçe'de, "yorumlamak, tefsir etmek" anlamına gelen "hermeneuen" fiilinden gelir. "Hermeneuen" fiilinin, "Grek mutho-grafyası"ndaki "Hermes" "isminden" türediği kabul edilir. "Hermes", bu "mutho- grafya"ya göre, "Grek tanrıları"nın "sözlerini", "açık'layarak an'latan" bir "Grek tanrısı"dır.
“Analitik a posteriori" yöntemin kullandığı "kavramsal teşrih", teşrih edilerek "açılan"ın kendi cinsinden olan "zemin"ini ortaya çıkartır; oysa, "zemin'in esası", yani "teşrih edilenin özü" bu yöntemle açığa çıkartılamaz.