Anna Karanina da amma abartılıyor, diye düşünürdüm. Bir tür Aşk-o Memnu hikayesinin bu derece yere göğe sığdırılamamasını bir türlü anlamazdım. Bazı kitaplar o kadar çok konuşulur ve filme alınır ki aynen benim durumumda olduğu gibi kendinizi okumuş yanılsamasına kaptırırsınız. Okuduğumu zannettiğimyılların bile üzerinden 30 yıl geçince, şu dünyanın en büyük romanı denilen kitaba bir şans daha vereyim dedim kendimce. O vakit anladım ki ben bu kitabı hiç okumamışım. Okumuş olsam Anna Karanina’nın bir yasak aşk hikayesi olmadığını bilirmişim. Kitaptaki olaylar, kişiler, zamanın akışı ve final.... Filmlerden hatırladığımdan ve bildiğimi zannettiğimden ne kadar da farklıydı.
Kitap, denildiği gibi dünyanın en iyisi midir, bir şey diyemem. Daha okunacak kitaplarım var ve ben de bir otorite değilim. Diğer taraftan; yiğide hakkını verelim, okur olarak aldığım hazzın en yüksek olduğu kitaplardan birisiydi.
Bu kadar uzun bir okumanın ardından kişilere, olaylara ve zamana öyle bir bağlanıyorsunuz ki etkisi ve yankıları, kitabın kapağını kapattıktan sonra zihninizin kıvrımlarında dönmeye devam ediyor. Ve işte böyle bir duygu bırakan kitap yazabilmek ustalık işi olsa gerek.