“Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.”
“Hiçbir şey kanıtlamak istemiyorum, yalnızca yaşamak istiyorum...!”
Tolstoy Anna Karenina’yı yazarken bir gün odasından hiç çıkmaz. Odasına girdiklerinde yerdedir ve ağlıyordur . Ne olduğunu sorduklarında :
Anna Karenina öldü! demiştir ..
Yazmak ve yaşamak...
Ah Anna... Toplumun ikiyüzlülüğünü reddedip aşka tutunman !..Ve artık adın aşkla beraber anılacaktı..
Kitap başlarda bir entrika etrafında ilerliyor ve sığ gidiyor derken...Yönü bir anda değişiyor...Tolstoy etkisi ... Şuna inanıyorum ki Tolstoy gibi yetkin yazarların kitaplarında kurgudan ziyade ‘fikir’ önemlidir.Öyle ki Tolstoy Anna üzerinden mutsuz evlilik kurumunu eleştirirken Anna’yı adeta toplum baskısına karşı bir savaşçı konumuna getirir.
Levin üzerinden kendisiyle ilgili ipuçları sunar ve ona çeşitli konulardaki fikirlerini söyletir. (Kapitalizm, eğitim, kadın hakları, Rus toplumunun aristokrasisindeki çürüme gibi)
İki farklı ilişki , iki farklı bakış açısı ..
Yazar kahramanların iç ve dış dünyasındaki savaşlarını harika betimlemişti, sanırım kitapta beni en çok etkileyen bu oldu.Bu hikayede en çok üzüldüğüm kişi Aleksey Aleksondroviç oldu. Bence siz de okuduğunuzda benimle bu duyguyu paylaşacaksınız. Anna Karenina bir aşk, ihtiras romanı olarak görünse de aslında durum pek öyle değil. Tolstoy'un değinmediği konu kalmamış. Belli başlı karakterler üzerinden din, toplum, sınıf ayrımı, tarım gibi daha birçok konuya değiniyor.