Doğduğumuz andan itibaren, toplumsal, kültürel, sosyal bir çok bilgiye maruz kalıyoruz. Nasıl davranacağımızdan tutun, neyi ne kadar düşünmemiz gerektiğine bile yön verilebilen bir düzen içinde yer alıyoruz. Telefonu elinize aldığınızda bile girdiğiniz siteler, ilgilendiğiniz ürünlerin milyonlarca algoritmasına maruz kalıyorsunuz. Böyle bir yaşam içinde kendimiz ne kadar var olabiliyoruz, ya da var olmayı istiyor muyuz? İstemeyi de bir kenara bırakıp buna yönelik bir farkındalık var mı? Benzer kalıpların içinde aynılaşmanın verdiği huzuru arzu ediyor, farklılığın verdiği rahatsızlıktan kaçıyoruz. Bir gün tüm bunlara ilişkin hafızanızı kaybetseniz, çevrenizdekiler sizi, kendiniz olarak ne kadar anlatabilir? Kendiniz olamadığınız bir toplumda. Hele herkesten saklamaya çalıştığınız bir kimliğiniz varsa, toplum tarafından dışlanacağınızı bildiğiniz bir kimlikse...
Kitabı bu kısma kadar beğendim, anlatım ve kurgu sizi bir anda içine çekip, kendinize dair sorgulamalar yaptırıyor. Konunun bir anda heteronormatif yapının tarihsel süreci ile farklı bir yöne kayması, kitabın karakter, yazar arasındaki perdenin kalkması da zorlama bir son gibi hissettirdi.
Konu, giriş, gelişme ve sonuç arasında bağlantı kurmaya çalışmadaki zorlama beni hayal kırıklığına uğrattı.