Art History's History

Vernon Hyde Minor

Art History's History Gönderileri

Art History's History kitaplarını, Art History's History sözleri ve alıntılarını, Art History's History yazarlarını, Art History's History yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Antikitenin kültürleri çok yoğun bir biçimde, hatta bazen tamamen kadın düşmanlığının güdümündeydi. Eski Yahudiler ve Yunanlılar, kadınları insan olarak görmüyor ve onlara mal muamelesi yapıyordu. Tevrat'ta kadınların kocalarıyla efendisine hitap eden bir köle gibi konuşmaları gerektiği, kız çocukların mal gibi satılabileceği ve bir erkeğin "Tanrı'm beni kadın yaratmadığın için şükürler olsun" diye dua ettiği yazılıdır. Yaratılışa göre Havva Âdem'in kaburgasından yaratıldığı için, kadın tam olarak insan sayılmaz, Tanrı'nın suretinden yaratılmamıştır. Türevseldir
Sayfa 214Kitabı okudu
Leonardo da Vinci
Görme duyusu konusunda kendinden geçme derecesinde coşkulu olsa da("Tanrı'nın yarattığı diğer her seyden cok daha mukemmel " sozuyle insan gözüne gönderme yapar; "Soyluluğunu hangi övgüler ifade edebilir? Hangi insanlar, hangi sözcükler kavrama alanının genişliğini tanımlayabilir?") görme tek başına yeterli değildir. Leonardo sırf çıplak gözden söz etmez, ayrıca dünyaya açılan mekanik lensler olarak göze de gönderme yapar; üstelik onun için, görmek düşünmektir, zekâdır, bilgilenmektir. Gözü beyinden ayırırsanız, salt benzetme kalır elinizde. "Sadece pratiğe dayanarak ve gözlerini kullanarak resim yapan ressam, önüne koyulmuş şeylerin hiçbirini anlamadan, sadece taklit eden, yansıtan bir aynaya benzer." "Doğal sonuçları gözlemleyen kişinin uyması gereken asıl kural şudur: Her ne kadar doğa nedenle başlayıp deneyime ulaşsa da, biz aksi yolu izlemeli, deneyimle başlamalı ve oradan da nedenleri araştırmaya geçmeliyiz," diye yazarak yöntemini açıkça ortaya koyar
Reklam
Leonardo, deneyim fikrini yeni zirvelere taşımıştır. En belirgin olanlarını zikretmek gerekirse, botanik, zooloji, biyoloji, mühendislik, hidrolik, jeoloji, optik ve anatomi alanlarına önemli katkılar yapmış ve önemli keşiflerde bulunmuştur. Dünyayı tüm büyüleyici yönleriyle birlikte en ince ayrıntısına kadar incelemiştir. Çizimleri, fetüsün rahmin içindeki konumunu, kan damarlarının, dokuların, kasların ve iskeletin yapısını en ince ayrıntısıyla gösterir. Belki de çağının en yetenekli anatomicisidir.
Roma'daki San Pietro Bazilikası'yla karşılaştığınızda , önce korkuyla karışık bir hayranlık duyarsınız, sonra şaşkına dönersiniz, kafanız karışır. Görkemli, harikulade süslenmiş bir kilisedir bu: Harcanan parayı bir düşünün! Hıristiyanlığın en büyük kilisesidir. Peki, böyle bir pırıltı Tanrı'nın Evi'ne yakışır mı? Açlıktan ölenleri, evsizleri düşünün. Bu paranın onlar için harcanması gerekmez miydi? Niçin bu kadar çok papa resmi varken, İsa'nın ve Tanrı'nın resmi daha azdır? Tanrı'nın Evi'nde bu kadar fazla sanat, putperestlikle bağlantılı değil mi? Bazılarına göre, San Pietro Bazilika'sını görmek bunaltıcı bir deneyimdir: Kilise, dünyevi şeyleri çok fazla ciddiye alıyormuş, aşırı bir zenginlik sergiliyormuş duygusu yaratır. Kutsal olanı pekiştirmek için zenginlik, sanat ve güzelliğin bir arada kullanılması, Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden beri kiliseyi endişelendirmiştir. Güzellik boştur; güzellik Tanrı'nın tezahürüdür. İmgeler tehlikeli putlardır; imgeler inananları bilgilendirir, eğitir. Hıristiyan düşüncesinin estetiğinin özünü, bu karşıt kavramlar oluşturur. Aslında tam da ortaçağa ve Hıristiyanlığa özgü bir sanat teorisi olduğu dusuncesinin kendisi sorunludur.
Görü ne denli gerçek olursa olsun, sanat nesnesi kendi başına dikkat çekmez. Plotinos şöyle bir öğüt verir: "Fiziksel güzelliğe bakan kişi, kendisini onda kaybetmemelidir, onun sadece bir imge, bir görüntü, bir ipucu, bir gölge olduğunu kavramalı ve yansıttığı şeye sığınmalıdır." Peki, ama neye sığınacağız? Öyle görünüyor ki bu, sanatçının zihnindeki tinsel bir yolculuktur, dolayısıyla akıntıya karşı mutlak Bir'e yönelmektir. Fiziksel nesneden bu "kaçış", "kendin- den geçmeyle, kendini bırakmayla", "yalnız olanın, Yalnız olana doğru, öteye kaçışıyla" sonuçlanır. Plotinos bir gizemcidir.
Plotinos
Yan yana duran iki taş kütlesini ele alalım. Biri, şekilsiz ve sanat tarafından şekillendirilmemiş ve dokunulmamış olsun; diğeriyse sanatsal olarak işlenerek bir tanrının veya bir insanın heykeline dönüşmüş olsun. Bir tanrı heykeliyse, mesela bir esin perisi veya bir Güzellik Tanrıçası örneğin Zeus'un üç kızından birinin heykeli olsun-bir insan heykeliyse, herhangi birinin değil de, sadece sanatın güzel insanlardan yaratabileceği güzellikte bir insan heykeli olsun. Sanatın güzel bir imgeye (heykele) dönüştürerek biçimlendirdiği taş kütlesi, bir taş kütlesi olduğu için değil (zira öyle olsaydı, onun da güzel olduğu iddia edilebilirdi) ama sanatın ona kazandırdığı şekil nedeniyle güzel olarak görünecektir. Malzemenin kendisi bu şekle sahip değildi; daha taşa girmeden önce onu tasarlayanın zihninde vardı. Yani, sanatçının zihninde bekliyordu, ama sanatçının gözü ve eli olduğu için değil, sanatçı sanatla uğraştığı için. Öyleyse bu güzellik sanatta çok daha fazladır. Zira sanata içkin olan güzelliğin kendisi taşa yerleşmez, ama kendi içinde kalır ve taşa giren şey sadece, ondan türemiş olan yüzeysel bir güzelliktir; gelgelelim o bile tek başına saf değildir, sanatçı öyle olmasını isterdi belki, ama taş, sanata boyun eğdiği ölçüde kendisini açığa vurur.
Reklam
86 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.