"İyi de insanları birbirlerine âşık edebiliyor."
"Hayır," dedi Julian, kolyeyi daha sıkı tutarak. "Onun sunduğu şey bir illüzyon. Yukarıdan gelen hiçbir güç, bir insanın başka bir insanı sevmesini sağlayamaz. Sevgi, insanın kalbinden gelir."
Bulutsuz,mükemmel bir gökyüzü maviliğinde olan gözleri,göz bebeklerinin etrafındaki küçük lacivert şeritlerle vurgulanmıştı.Yoğun gözleri zekâ ile parıldıyordu.Grace'e göre bu gözler birisini gerçekten öldürebilir ya da en azından harabeye çevirebilirdi.
"Neyin tadını çıkarayım? Etrafta gezinip görüntüleri sonsuza kadar peşimi bırakmayacak insanları mı tanıyayım? Birkaç gün sonra her şeyi duyabileceğim ama göremeyeceğim, tadamayacağım, hissedemeyeceğim ya da koklayamayacağım, midemin açlıktan düzenli olarak kasıldığı ve söndürülemez bir susuzlukla boğazımın yandığı, karanlık, boş bir deliğe çekilecekken burada öylece gezinip her şeyin tadını çıkarabileceğimi mi sanıyorsun? Sen, haz almam için izin verilen tek şeysin. Ve bunu benden esirgiyorsun."
Bütün hayatı boyunca, kendisini korumak için sadece gücü ve kıvrak zekâsıyla tek başına yol almıştı. Lanetten önce bile bu durumdan usanmıştı. Yalnızlıktan usanmıştı, bu dünyada veya ötesinde kendisini önemseyen birilerinin olmamasından bıkmıştı.
'Grace ona gülümseyerek baktığında, Julian kalbinin deli gibi attığını hissetti. Bu kadında ne vardı böyle? Daha önce kimse onun gibi işlememişti Julian'ın içine.
Esasında sebebini biliyordu. Gerçekten "onu" gören ilk kadındı. Dış görünüşünü, vücudunu ya da kahramanlıklarını değil; Grace onun ruhunu görmüştü.
Julian böyle bir insanın var olabileceğini bilmiyordu.'