Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar)

Hafız Yaşar Okur

Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar) Gönderileri

Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar) kitaplarını, Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar) sözleri ve alıntılarını, Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar) yazarlarını, Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
15 yıl yanlarında bulunmanın bana verdiği hak ve selâhiyetle diyebilirim ki Atatürk, dine karşı hiç bir zaman kayıtsız kalmamış, yalnız dini istismar edenlere cephe almıştır.
«Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hattâ bin sene evvelki hutbeleri okumak,insanları cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hutbeyi okuyanın her halde halkın kullandığı dili kullanması lâzımdır. Geçen sene B.M.M. de irat ettiğim bir nutukta demiştim ki: «Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyz menbaı, bir nur menbaı olmuştur.» Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, fennî ve ilmî hakikatlere uygun olması lazımdır. Hatiplerin siyasî, içtimaî ve medenî ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olmalıdır ve olacaktır.»
Sayfa 32 - 7. Atatürk’ün Balıkesir’deki HutbesiKitabı okudu
Reklam
Onlar cami-i şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lâzımdı. O da milletin reisi olan zatın halka doğruyu söylemesi ve halkı aldatmaması, halkı, umumî ahvalden haberdar etmek son derece ehemmiyetlidir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın dimağı faaliyet halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak, millete ait işleri milletten gizli tuttular. Hutbelerin halkın anlamayacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü icabat ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah namını taşıyan müstebitlerin arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
Sayfa 31 - 7. Atatürk’ün Balıkesir’deki HutbesiKitabı okudu
Türkçe Kur’an okunma hadisesinin aslı,
Atamın, Yere Batan Camiinde «Yasin Sûresi» nin tercümesini okumamı emretmesi üzerine keyfiyet matbauata aksettirilmişti. Ertesi günü bütün sabah gazeteleri bu haberi şu başlık altında veriyorlardı: «Hafız Yaşar, bugün Yere Batan Camiinde Türkçe Kur'an okuyacaktır.» Bu haber İstanbulda bomba tesiri yaptı ve taassubu gıcıkladı. Kur’ânın Arapça nâzil olduğu, tek kelimesine dokunulmayacağı gibi fısıltılar kulaktan kulağa dolaşıyordu. Nitekim aynı gün tramvayda da böyle bir konuş­maya şahit oldum: «— Nasıl olur, diyorlardı. Kur’ân nasıl Türkçe okunurmuş?» Halbuki gazeteler haberi yanlış aksettiriyorlardı. Ben Türkçe Kur'an okumayacaktım. «Yasin Sûresi»ni Arapça okuyacak, Cemil Sait Beyin tercümesini de cemaate nakledecektim.
Sayfa 15 - 4. Yasin Sûresinin TercümesiKitabı okudu
Tanrı uludur,
Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerinden meşke başladılar: «Allah büyüktür, Allah büyüktür.» Sultan Selimli Hafız Rıza Efendi bu tercümeye itiraz etti. Bolu mebusu Cemil Beye dönerek: «- Efendim, dedi: Türkün Tanrısı vardır. Bu «Tanrı» şeklinde okunursa daha muvafık olur kanaatindeyim.» Rıza Efendinin teklifini Cemil Bey pek ilgi çekici bulmuş olmalı ki, arzetmek üzere hemen Atatürk'ün huzuruna girdi. Döndüğü zaman hepimizi Gazinin yanına götürdü. Atatürk, tekbir tercümesinin sadeleştirilmesi hususunda gösterilen arzu üzerine: «- Peki arkadaşlar, dedi: Tekbirin tercümesini okuyunuz bakalım.» Okundu: «Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanndan başka Tanrı yoktur. Tanrı uludur, Tanrı uludur ve hamd ona mahsustur.» Atatürk bu tercüme şeklini çok beğendi.
Sayfa 12 - 3. Bayram TekbirleriKitabı okudu
O, camileri ibâdet için olduğu kadar, düşünmek, meşveret etmek için de birer mukaddes yer olarak telâkki ederdi. Peygamberimiz Efendimizden de büyük bir takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep: «Hazret-i Peygamberin zaman-ı saadetlerinde» diye saygı kelimeleri kullanırlardı. Ayrıca Peygamber Efendimizin dirayetli bir devlet adamı, iyi bir baş kumandan olduğunu da sık sık tekrarlarlardı. Velhasıl, büyük Atatürk'ün Ramazanlara karşı ilgisi ve saygısı vardı. Herkesin inancına hürmet ederdi, Mâneviyata bağlı idi.
Sayfa 11 - 2. RamazandaKitabı okudu
Reklam
Atam’la Ramazan Özel
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur'ân-ı Kerîmden bazı Sûreler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi. Ruhan çok mütelezziz olduğu her hâlinden anlaşılırdı. Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Velî ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitlerimizin ruhuna hatm-i şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle de cami hınca hınç dolardı. Atamın emirleriyle şehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu hatm-i şerif kıraatlarında ilâhî nağmeler cami duvarlarında ihtizazlar yaparak dalga dalga yayılırdı. Bu esnada cemaat huşu içinde dinler, şehit kardeşlerinin, babalarının ve dedelerinin ruhlarının istirahatı için dua ederler, sıcak göz yaşları dökerlerdi.
Sayfa 10 - 2. RamazandaKitabı okudu
Öteden beri Atatürk'ün dine karşı güya kayıtsız kaldığını iddia eden bir takım bedbahtlar, hem bu eşsiz kahramanın, hem de asil Türk milletinin mukaddes inançlarına saygısızlık göstermişlerdir. 15 yıl yanlarında bulunmanın bana verdiği hak ve selahiyetle diyebilirim ki Atatürk, dine karşı hiçbir zaman kayıtsız kalmamış, yalnız dini istismar edenlere cephe almıştır.
Sayfa 9 - 1. BaşlangıçKitabı okudu
Hafız Yaşar Okur
Sultan Reşad'ın ölümünden sonra, Sultan Vahdettin ve onun kaçışından sonra Halife Abdülmecid'in yanlarında da ayni vazifeleri ifa etmiştir. 1924 yılında Hilafetin ilgası üzerine, Ankara'da teşkil olunan Riyaseti Cumhur ince saz heyetine yüzbaşı rütbesiyle tâyin edilerek aziz Atatürk'ün teveccüh ve takdirlerini kazanmış ve bir müddet sonra binbaşılığa terfi ederek Fasıl Heyeti Şefliğine tâyin edilmiştir. 1930 yılında talebi üzerine emekliye ayrılmışsa da, Atatürk'ün vefatına kadar, Atatürk kendisini yanından ayırmamıştır. Musiki sahasındaki derin vukufu, sesinin güzellik ve mânâsı, bestekârlığı yanında, Atatürk'le 15 yıl beraber olmanın ve onun teveccüh ve muhabbetini kazanmış olmak gibi büyük bir mazhariyeti haiz olan Hafız Yaşar Bey, Hâlen 78 yaşında olup, İstanbul'da ikamet buyurmaktadırlar.
Sayfa 7 - 1. BaşlangıçKitabı okudu
40 syf.
7/10 puan verdi
·
2 saatte okudu
Biraz Atatürk, Biraz Fıkıh ve Çok Fazla Din Üzerine Hasbihâl
Efendiler, ben bu Hafız Yaşar'ın hatıratlarından da anlıyorum ki, Siyasal İslamcı vehçe; din düşmanı - iddiaları şöyle ki Mustafa Kemal dine zarar vermiş - Mustafa Kemal'den dinî olarak daha fazla zarar vermişlerdir bu ülkeye. Mustafa Kemal bir filozoftur, filozof çok sorgular. Filozof karşıdaki ismini söylese durur, tenkit eder,
Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar)
Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar)Hafız Yaşar Okur · Sabah Yayınları · 196228 okunma
Reklam
Ancak, millete ait işleri milletten gizli tuttular. Hutbelerin halkın anlamıyacağı bir dilde olması ve onların da bugünkü icabat ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah namım taşıyan müstebitlerin arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. - Atatürk, Balıkesir Hutbesi
Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi. Gerek Peygamber Efendimiz, gerek Hulefayı Raşidinin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek Hulefayı Raşidinin söylediği şeyler, o günün meseleleridir. O günün askerî, idari, malî, siyasî ve İçtimaî konularıdır. - Atatürk, Balıkesir Hutbesi
bkz: Balıkesir HutbesiKitabı okudu
Kemalist Rejimde Tanrı Dayatmasının Kaynağı Atatürk Değil! Bir Hafız...
(...) O gün anladık ki, tercüme ettirilmiş olan Bayram Tekbiri kendilerine meşk ettirilecektir. Hafızlar ikişer ikişer oldular ve şu metin üzerinden meşke başladılar: «Allah büyüktür, Allah büyüktür.» Sultan Selimli Hafız Rıza Efendi bu tercümeye itiraz etti. Bolu mebusu Cemil Beye dönerek: «— Efendim, dedi: Türkün Tanrısı vardır. Bu «Tanrı» şeklinde okunursa daha muvafık olur kanaatindeyim.» Rıza Efendinin bu teklifini Cemil Bey pek ilgi çekici bulmuş olmalı ki, arz etmek üzere hemen Atatürk'ün huzuruna girdi. Döndüğü zaman hepimizi Gazinin yanına götürdü. Atatürk, tekbir tercümesinin sadeleştirilmesi hususunda gösterilen arzu üzerine: «— Peki arkadaşlar , dedi: Tekbirin tercümesini okuyunuz bakalım.» Okundu,: «Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrıdan başka Tanrı yoktur. Tanrı uludur, Tanrı uludur ve hamd ona mahsustur.» Atatürk bu tercüme şeklini çok beğendi. O gece geç vakitlere kadar huzurlarında kalındı, hep bu konu üzerinde saatler süren irşat edici direktiflerde bulundular ve hafızların ertesi akşam yine -gelmelerini emrettiler.
Atatürk'ün Din Anlayışı
"Mukaddes mihrabı, cehlin elinden alıp ehlinin eline vermek zamanı gelmiştir." - Mustafa Kemal Atatürk
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.