1930'lara gelindiğinde, ırkçılık ve ''üstün ırk'' kavramları, kimi devletlerin ya da devlet başkanlarının izledikleri bir siyasaya da dönüşünce, Türklerin uygarlık yeteneğinden yoksun bir kavim olmadığını meydana çıkarmak, ırkçı görüşlerin yanlışlığını göstermekten çok, Türk ulusuna özgüven ve moral güç sağlama yönünden zorunlu hale gelmişti. İşte Atatürk'ün, devrimci atılımları sürdürürken antropolojik ölçümlere de eğilmesi, bir siyasaya katılma ya da bir modayı izlemeden çok, Türkler hakkındaki önyargılara ve suçlamalara, aynı yöntemle yanıt verme amacına yönelikti.
Atatürk'ün düşün yaşamımıza getirdiği en önemli yeniliklerden biri, reform ve yenilik alanında "şikâyet" ve "inleyiş" edebiyatı yerine, "olumlu meselelerin özüne ehemmiyet veren" bir anlayışı yerleştirebilmiş olmasıdır.
M. Kemal'in Kurtuluş Savaşı yıllarında, Fransa Devriminin yıldönümü nedeniyle 14 Temmuz 1922'de Ankara'daki Fransız Temsilciliğinde düzenlenen törene katılması ve bir konuşma yapması, O'nun 1789 devrimine verdiği önemi göstermektedir. Konuşmasına, "Fransız ulusunun 14 Temmuz ulusal bayramı, biraz da ruhunda özgürlük ve bağımsızlık aşkını