Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

2018 Nisan

Atlas - Sayı 301

Atlas Dergisi

Atlas - Sayı 301 Gönderileri

Atlas - Sayı 301 kitaplarını, Atlas - Sayı 301 sözleri ve alıntılarını, Atlas - Sayı 301 yazarlarını, Atlas - Sayı 301 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kızkalesi, uğursuz bir kehanetin gerçekleşmemesi için kendisine bir kale yapılan ve sonu üzüm sepetine giren bir yılanla gelen bir prensesin efsanesiyle anlatılıyor yüzyıllardır; insan hayatının kırılganlığıyla..
Eğirdir Gölü ve çevresindeki ekolojik dengenin önemli bir parçası olan kavinne balıkları gölde yumurtaları açılan sineklerle beslenirdi. Kavinne yok edilince sinekler adeta yaşamı esir aldı. Gün sineklerinin yaşam yerleri, biyolojileri bilinmesine rağmen ve onları biyolojik yöntemlerle yok etmek varken; 40 yıldır mazot dumanıyla, son yıllarda da zehirli kimyasallarla mücadele edilmeye çalışılıyor… Ekolojik ve biyolojik yapısı uygun olmayan, kirliliği had safhaya ulaşmış göllerde balıklandırmanın diğer bir sonucu gölün mikroskobik canlılarının da yok olması, hastalıklı, ağır metal ve parazit taşıyan balıklar.
Reklam
250 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Derginin kapak konusu, Afrika’nın kuzeybatısındaki Atlas Dağları. Atlas ekibi 25. yıl şerefine adaşı olan bu efsanevi dağlara uzandı ve en yüksek noktasına, Fas’taki Toubkal Zirvesi’ne tırmandı. Doğu Karadeniz’de “horonun çocukları” Lazlar, derginin bir diğer başlığı. Geçmişten günümüze, yaşadıkları coğrafyadan geleneklerine Lazlar Atlas’ta. Doğu Karadeniz’de en az 3 bin yıldır yerleşik olan “Horonun Çocukları”, Hilmi Hacaloğlu’nun yazısı ve Umut Kaçar’ın fotoğraflarıyla .‬
Atlas - Sayı 301
Atlas - Sayı 301Atlas Dergisi · Atlas Yayıncılık · 201813 okunma
196 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bu sayıda en çok dikkatimi çeken başlıklar şunlar oldu: -Tayvan -Viyana -Superior gölü/ABD -Stephan Hawking'in ardından -Kulaktaki sır -Yerim seni Adana -Horonun çocukları -Tanrıçaların izinde Atlas bu ay da dolu doluydu. 25.yılını doldurduğu için özel olarak düzenledikleri Atlas Dağları'ndaki geziye büyük bir bölüm
Atlas - Sayı 301
Atlas - Sayı 301Atlas Dergisi · Atlas Yayıncılık · 201813 okunma
Ama çözüm hâlâ mümkün. Doğal göllere aşılanan istilacı türler aç kalmış olsa da ortamdan tamamen yok olmaları söz konusu değil. Göllerin sularını boşaltıp, istilacı balıkları yok edip, suyu tekrar dolduramayacağımıza göre İsrail sazanı ve sudak balıklarının avına yılın her dönemi devam edilmeli. Bu göllerde tekrar balıklandırma yaparak onlara besin sağlamak hem ekonomik değil, hem de yıllar önceki yanlışlara geri dönüştür. Göllerin tek kullanım amacı balık üretimi değildir. Buralar öncelikle içme-kullanma suyu havzalarıdır; doğal balıklar ise buranın temizleyicisi ve besin verenidir. Yüz yıl öncesinin balıklandırmalarıyla ilgili verileri göz ardı edilmemeli. Üniversiteler ve kurumlar arasındaki uyum sağlanmalı ve aynı hatalar yapılmamalı. Bunun yanı sıra Türkiye’deki biyolojik çeşitliliğin ulusal ve uluslararası ortamlarda geniş kapsamlı veri tabanları oluşturulmalı. Bütün canlı türlerinin “yerli yabancı”, “zararlı-zararsız” şeklinde tanımlanıp toplandığı bir sistem oluşturulmalı. Doğal ortamda bulunmayan türlerin aşılanmasında çok hassas davranılmalı, popülist yaklaşımların yerine veri tabanlarına dayanan türler tercih edilmeli. En önemlisi de göllerin kendilerini iyileştirmesine engel olunmamalı…
Sayfa 172Kitabı okudu
Eğirdir Gölü ve çevresindeki ekolojik dengenin önemli bir parçası olan kavinne balıkları gölde yumurtaları açılan sineklerle beslenirdi. Kavinne yok edilince sinekler adeta yaşamı esir aldı. Gün sineklerinin yaşam yerleri, biyolojileri bilinmesine rağmen ve onları biyolojik yöntemlerle yok etmek varken; 40 yıldır mazot dumanıyla, son yıllarda da zehirli kimyasallarla mücadele edilmeye çalışılıyor… Ekolojik ve biyolojik yapısı uygun olmayan, kirliliği had safhaya ulaşmış göllerde balıklandırmanın diğer bir sonucu gölün mikroskobik canlılarının da yok olması, hastalıklı, ağır metal ve parazit taşıyan balıklar.
Sayfa 172Kitabı okudu
Reklam
Türkiye suları dışarıdan getirilen egzotik tatlı su balıkları ve yurtiçinde bölgeler arasında taşınan türler listesinde 30’a yakın egzotik, 20’ye yakın yerli tür var. Verimliliği arttırmak için sularımızda aşılaması yapılan türlerin en yaygın olanları şöyle: Gökkuşağı alabalığı (Oncorhynchus mykiss), sudak-dişlibalık (Sander lucioperca), gümüşi havuz balığı (Carassius auratus gibelio), gümüş balığı (Atherina boyeri), tatlısu levreği (Perca fluvatis), bayağı yayın balığı (Silurus glanis), güneş balığı (Lepomis gibbosus) ve Tilapia zillii. Biyolojik mücadele için aşılanan balık türleri ise sivrisinek balığı (Gambusia affanis) ve ot sazanı (Ctenopharyngodon idella).
Sayfa 163Kitabı okudu
Sudak, Türkiye’nin tatlı sulara bırakılan ilk etçil balık türlerinden. Türkiye’deki sularda bulunmayan, Doğu Avrupa kökenli ve istilacı bir tür. Avrupa’daki göllerde yarattığı ekolojik yıkım bilinmesine rağmen, doğal göllerimize de ekonomik nedenlerle aşılandı ve kısa sürede otçul ve yerli balık türlerini yok etti. Isparta'daki Eğirdir, bu sorunu en ağır yaşayan göllerden.
Sayfa 157Kitabı okudu
Avusturya’nın Milli Kütüphanesi olan Österreichische Nationalbibliothek’ten bahsetmeden geçmek olmaz. 7.4 milyonluk envantere sahip bu kütüphanenin eski ve yeni olmak üzere iki girişi var. İlk başlarda Hof-Bibliothek (İmparatorluk Kütüphanesi) olarak hizmet veren kütüphane, günümüzde de Hofburg Sarayı’nın bir parçası durumunda. Kütüphane içerisinde dört de sergi salonu var. Ayrıca pek çok Türkçe yazma ve basma eser de kütüphane envanterine kayıtlı.
Sayfa 152Kitabı okudu
İç bölgenin ara sokaklarında dolaşırken karşınıza Roma dönemine ait kalıntılar çıkarsa şaşırmayın. Bu kalıntılar Avusturya tarihinden daha eski ve Romalıların çok daha önceleri kurduğu Vindobona’ya ait. 881 yılında ise bu yerleşim merkezi ilk kez “Venia” olarak isimlendirilmiş. Kentteki 160’dan fazla müzenin çoğu Müzeler Caddesi (Museumstrasse) çevresinde. Bunların içinde Doğa Tarihi Müzesi, Etnoloji ve Sanat Tarihi gibi kraliyet müzeleri, 60 bin metrekare alan üzerine kurulu bir müze kompleksi olan Museums Quartier, Modern Sanatlar Müzesi, Baca Temizleyicileri Müzesi, hatta Cenaze Müzesi bile mevcut.
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Şehir merkezi 23 bölgeye bölünmüş Viyana’nın birinci bölgesinin merkezinde yer alan Aziz Stephen Katedrali, Viyana’nın en dikkat çeken yapısı. Bu katedralin doğu yakasında, bir azizin ayakları altına alınmış şekilde tasvir edilmiş Osmanlı akıncısı heykeli bulunuyor. Kilisenin 21 tonluk Pummerin çanı, Viyana kuşatması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan silahların ve topların eritilmesiyle yapılmış. Katedral görevlisi Reinhard’ın anlattığına göre bu çan, 1534 yılından itibaren yaklaşan Osmanlı akıncılarını haber vermek için kullanılmış ve bu iş için bir memur görevlendirilmiş. Belediye Meclisi tarafından 1956’da bu görev kaldırılmış. 1956 tarihini duyunca yanlış anladığımı sandım ama gerçekten tarih doğruymuş. Türkler Avusturya tarihindeki Viyana kuşatmaları ile öylesine derin izler bırakmışlar ki Osmanlı Devleti yıkılıp da yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmasına rağmen bu görevi 1956 yılına kadar devam ettirmişler.
Sayfa 144Kitabı okudu
Tuna Nehri kıyılarında bir kültür sanat durağı, Avrupa’nın büyük imparatorluklarından birinin mirasçısı, valsin doğduğu, klasik müziğin hiç susmadığı bir şehir… Avusturya’nın başkenti Viyana anıtsal mimarisi, müzeleri, Freud’dan Strauss’a dek sayısız ismin hatırası ve elbette kafeleriyle hayattan keyif almayı bilen bir yer.
Sayfa 141Kitabı okudu
Kızkalesi, uğursuz bir kehanetin gerçekleşmemesi için kendisine bir kale yapılan ve sonu üzüm sepetine giren bir yılanla gelen bir prensesin efsanesiyle anlatılıyor yüzyıllardır; insan hayatının kırılganlığıyla...
Sayfa 138Kitabı okudu
Kadınların bu coğrafyaya sihirli dokunuşlarının en çağdaş örneklerinden biri de Silifke’ye mal olmuş Arife Karcıoğlu. Ziraat mühendisi olarak Silifke’ye gelen Arife Hanım, burada çilek yetiştirmeyi kafasına koyar, fakat etraftaki üreticiler onu pek ciddiye almaz. Antalya’ya gelip gider, çilek yetiştiriciliğinin inceliklerini öğrenir, toprak tahlilleri yaptırır ve en sonunda Silifke yakınlarındaki Tekir’de (Atayurt) bir tarla alıp çilek üretimine başlar ve Silifke Ovası onun sayesinde çilekle tanışır. Şu anda Silifke Türkiye çilek üretiminin yüzde 40’ını ve ihracatın yüzde 70’ini yapıyor. Arife Abla olarak anılan Arife Karcıoğlu’nun halkın çabasıyla büstleri yapılmış, bunlardan biri de Atayurt Hali’nin girişinde.
Sayfa 136Kitabı okudu
“Bir Yörük kadını kocasını istediği zaman boşayabilir. Eskiden mavi feracesini giyip köy meydanına çıkması yeterliymiş.”
Sayfa 136Kitabı okudu
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.