Haydarpaşa’ya ayak basan her yolcu, “körler ülkesi” denilen bir yere; antik Khalkedon kentine ayak bastığını bilmez. Efsaneler böyle tarif etmektedir eskiçağ Kadıköy’ünü. Bu, doğru
bir tarif midir diye sorulabilir. İstanbul
Gezi Rehberi’nde Murat Belge der ki, “Bu,
hakkında bildiğimiz en eski hikâye olduğu
için, Kadıköy’ü anlatmaya bununla başlamak
mantığa uygun. Ama bununla başlayınca,
Kadıköy hakkında ilk sözümüz bir ‘iltifat’
olmuyor.”
Kadıköy ile ilgili anlatılara baktığımızda
gerçekten de “talih”in hep karşı kıyıdan,
yani Khalkedon’dan sonra kurulan
Byzantion ve devamındaki devletlerden
yana olduğunu görürüz. Hele ki karşı
kıyı Doğu Roma’nın başkenti olunca,
Khalkedon iyiden iyiye bir köye dönüşür.
“Efsanede veya gerçeklikte, Kadıköy
kendinden sonra gelen İstanbul’a karşı hep kaybeden durumunda” der Belge.
Belki bu nedenledir ki iki yaka hâlâ iki ayrı şehir gibidir. Bugün Haydarpaşa’da
Khalkedon kazılarını yürüten ekipten arkeolog Hüseyin Yıldırım, “Bugün bile
Kadıköy’de yaşlılara ‘nereye gidiyorsun’ diye sorduğunda, ‘vapurla İstanbul’a geçeceğim’
derler. Coğrafi sınır değil, tarihsel yaşanmışlık hâlâ belirleyicidir” diye yorumluyor.