Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1872-1932

Avrupa Şark’ı Bilmez: Eleştirel Bir Söylem

Zeynep Çelik

Avrupa Şark’ı Bilmez: Eleştirel Bir Söylem Sözleri ve Alıntıları

Avrupa Şark’ı Bilmez: Eleştirel Bir Söylem sözleri ve alıntılarını, Avrupa Şark’ı Bilmez: Eleştirel Bir Söylem kitap alıntılarını, Avrupa Şark’ı Bilmez: Eleştirel Bir Söylem en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
(Mösyo Rönan)Risalesinden anlaşılan ve aşağıda mevzu-ı bahs edilecek olan fikrine bakılırsa tabiiyat ve riyaziyata (doğa ve matematik bilimlerini) müntesip olan (bilen), İslam'a bi-eyyi hal (mutlaka) mübalat-ı diniyyeden (dini hassasiyet ve değerlerden) müteberri (yüz çevirendir), nazarıyla bakacaktır. Mamafih, biraz kendileriyle bahsetse o Müslümanları herkesten ziyade diyanet-i rasihaya (sağlam bir dine| malik bulur. Çünkü fünun-ı riyaziye ve tabiiye ile iştigal eden Muhammediler, o fünunun mebahisinde (bilimlerin konularında) “ve'ş-şemsi tecri...” ve “enzelna mine'İmuasarat...“* ve “haleknâküm ezvaca” gibi ayat-ı kerimeye bedihiyattan (apaçık) burhanlar görürler de imanlarında bir kat daha rüsuh (sağlamlık) hasıl ederler.
Affet beni, uzaktaki sevgili... suretin o kadar tatlıydı ki, sonunda ben bile gerçekten var olduğuna inanmıştım.
Sayfa 214Kitabı okudu
Reklam
--Servet-i Fünun'un geçen haftaki nüshasında münderiç Londra mektubu, İngiltere'de lisanımızın nedret-i istimalinden (kullanımının azlığından) bahsediyor. Yerli İngilizlerin gerek lisanımız ve gerek adat ve efkârımız, hal ve şanımız hakkında ne derece bi-vukuf |bilgisiz| olduklarını göstermek için diyor idi ki: (...) İngilizlerin vükelasından tutunuz da ta adi köy papazlarına varıncaya kadar umur-ı Şarkıyye hakkında reyler veren, nutuklar irat edenler arasında Türkçeyi bilen değil; Türklerin edebiyatını, maarifini, adatını işitmiş olan bile yoktur desem mübalağa olmaz. Hatta şekil ve şemailimizi tefrik edenler nadirdir. Setre? pantolon giymiş olduğunuz halde sizi görseler, mademki başınızda kavuk, arkanızda aba, belinizde yatağan yoktur; Türk olduğunuza bir türlü ihtimal vermezler. Hele sarışın iseniz on şahit getirseniz mümkün değil Türklüğünüze inandıramazsınız; onlar için siyah veya esmer olmayan Türk olamaz. Bir mecliste Türk olduğum anlaşılınca bana öyle sualler irat edenler olur ki zehab-ı sahiflerine (boş fikirlerine) bakıp da gülmemek kabil olmaz fakat bazen de hiddetimden ağlayacağım gelir. Hasılı İngiltere'de ne bizi ne de lisanımızı bilirler. Bunu anlatmak da mümkün değildir. Şu tarif-i hakikati harfi harfine, noktası noktasına Avrupa'nın Fransızlarına da, Almanlarına da, İtalyanlarına da, İspanyollarına da tatbik etmek, Amerikalıları ise bunların da fevkinde bir Şark vukufsuzluğuyla itham eylemek haksız bir cüret olmaz. Bu akvamdan hangi biriyle kendi memleketlerinde muaşeret (yaşamışl ve sonra buraya avdet etmiş bir Osmanlıya sorarsanız alacağınız cevap şudur: “Avrupa Şark'ı tanımaz!”
Tevfik FikretKitabı okudu
Gençken bir imparatorluk masalı dinlemiş, sonra kendisini kısa bir hürriyet sarhoşluğuna kaptırmış, Turancılık aracılığıyla efsanevi Türkiye'yi aramış, bolşevizmle flört etmiş ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojisiyle barışmıştır. Bu yolculuk boyunca suyu aramaktan vazgeçmez; peşinde koştuğu ülkü için kullandığı metafordur bu.
Vakıa Mösyö Julyen Viyö Julien Viaud) -Loti'nin asıl ismi budur- bir aralık Fransız sefaretinin maiyet vapuru süvariliğiyle burada bulunmuş, sonraları da memleketimizi bir iki defa ziyarete gelmiştir. Tabiatındaki garbiyye-nümalık |Batılıya benzerlik) saikasıyla bir iki defa da ihtimal ki Türk kıyafetine girdiği olmuştur; fakat bu kıyafetle
Tevfik FikretKitabı okudu
Mizahın İntikamı
Ömer Seyfeddin'in 1919 tarihli kısa hikâyesi “Gizli Mabed”, Avrupalıların İstanbul'daki “gerçek” Şark ile ilgili takıntılarını mizahi bir gözle ortaya koyar. Hikâyenin kahramanı, Pierre Loti değilse bile ona benzeyen biridir; hayranı oldugu yazarın İstanbul'daki hayatla ilgili kitaplarının, özellikle de Aziyade'nin etkiyi altında kalmış genç bir
Reklam
Hayatta yoktan var olan hiçbir şey yoktur, her istikbal mazinin bir istitalesidir[uzantısıdır].
Sayfa 156Kitabı okudu
Ahval-i İslamiyye'den Avrupa'yı haberdar etmeye herkesten ziyade muvaffak olmakla maruf olan ve Şark Kitabhanesi namındaki eseri hâlâ Avrupa'da elsine-i Şarkiyye ve maarif-i İslamiyye ile (İslam ilmiyle) meşgul olanların en büyük mercilerinden bulunan meşhur “Derbelo” |Barth&âlemy d*'Herbelot de Molainville| bu kitabının “El-Kur'an” unvanlı makalesinde şu fıkrayı yazar: Peygamberlerine perestiş eden (!) (tapan) Muhammediler bu kitabı (yani Kuran-ı Kerim'i) pek ila ederler. Zira derler ki Kuran, ibtida-i hilkatte (yaradılışın başlangıcında) levh-i takdir-i İlahi'den (Allah'ın takdir ettiği her şeyin yazılı olduğu levhadan| tefrik edilerek felek-i sevabitin |yıldızlar âleminin) zirinde |altında)| bulunan yedi kat göklerin birinde emaneten hıfz olunmuş ve birinci mertebedeki melaikten olan Cibril'in (Cebrail'in) kendi eliyle o gökten Hazreti Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellem) sure-be-sure getirilmiştir. Tarif iktiza etmez |gerekmez| ki böyle bir söz söylenmiş, böyle itikada zahip olmuş (kapılmış) hiçbir Müslüman yoktur. Avrupa'da birtakım ashab-ı himmet (gayret sahipleri|, mesela en küçük böceklerin cinsini tefrik ve envaını tayin gibi şeylere sarf-ı ömür ederek sa'y çalışma) kuvvetiyle hayal ve hatıra gelmez bunca keşfiyat vücuda getiriyor; bunlardan binlerce ashab-ı fikir ve hüner ise elsine-i Şarkiyye'yle uğraşıp duruyor da bin üç yüz seneden beri kürenin pek büyük bir kısmını ihata etmiş |kuşatmışl bir milletin, elde yüz binlerce telifatı tedavül edip dururken dinlerinin hakikati Avrupa'ya bu kadar meçhul kalıyor! Bu hal, şayan-ı taaccüp (şaşılacak şey| değil midir? 7 -
Namık KemalKitabı okudu
Birkaç ikbalperest, efkâr-ı umumiyeyi âlem-i temeddünün (medeni dünyanın) muhabbetinden mahrum etmek için Müslümanlara mutaassıp süsü vermiş, Türk adı anıldıkça ehlisalip hunharlarına (Haçlı canilerine) benzer, dünyanın altın, üstüne getirmeyi arzu eder bir vahşi aşiret tasavvur olunuyor. Birkaç nev-heves (maymun iştahlı), üç beş kelime
Namık KemalKitabı okudu
Fatma Aliye'nin Nisvan-ı İslam'ı ise kadınlar arasındaki diyaloglar şeklinde yazılmış, Avrupalıların İslami kültür ve toplumlara mensup kadınlarla ilgili yanlış anlamaları üzerine bir incelemedir. Başlangıç noktasını Avrupalıların Osmanlı toplumuna ilişkin bilgilerinin yanlışlığı ve eksikliği olarak belirleyen Fatma Aliye, sorunları kaynağına, özellikle seyahat literatürüne kadar izler. Osmanlı kadınları ile yabancı kadınlar arasında hayali sohbetler oluşturarak mevcut baskın görüşü düzeltmeye çalışır; her bir konuşmada Osmanlı kadınının modern normlara uyum sağlamasına ve akıcı Fransızca konuşmasına rağmen, kendi “ahkâmr-ı diniye” ve “efkâr u adat-ı milliye'sini koruduğunu vurgular. Yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için en etkili yolun yabancı kadınları Osmanlı evlerinin içine, kadınların mekânına davet etmek olduğunu öne sürer. Kitap, Avrupalı kadın seyyahların Fatma Aliye'nin evine yaptığı ziyaretler şeklinde kurgulanmıştır. Misafirler, Avrupalılar arasında geçerli yaygın görüşleri yansıtmak amacıyla, hayatın çeşitli alanlarından gelmektedir. Aralarında bir Avrupalı asilzade, bir rahibe, bir İngiliz kadını ve evde kalmış bir kızın eşlik ettiği yirmili yaşlarında üç Fransız burjuva kadını vardır. Konuşmalar oryantalist söylemin merkezinde yer alan bir dizi temayla ilgilidir ve sanki yabancı bir kitleye seslenmektedir. Ancak, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyıl sonundaki kültürel ve toplumsal gelişmelere ilişkin çağdaş tartışmaları ve geleneksel değerlerin korunması ile ilerleme arasındaki denge arayisini daicermektedir.